Soru bir: “Sahte profesör olur mu?”
Hiç tereddüt etmeyin ve hemen yanıt verebilirsiniz:
-Bal gibi olur. Hele son yarım yüzyılı dikkate alırsanız, bu alanda sahtecilik yeni başlamış değil.
Yani, sadece AKP döneminin sahteciliği değil.
Ama son 25 yıl için “gemin azıya alındığı dönem” diyebiliriz.
Araştırmacı gazetecilik dalında liderliğini sürdüren nadir yazar-gazeteci Uğur Mumcu, yaşadığı dönemde çalıştığı Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde ilk defa “sahte doktora tezlerini” ortaya çıkarmıştı.
Daha çok Azerbaycan kökenli üniversitelerde, yıllar önce yazılmış değişik alanlardaki tezlerin parayla bazı ülkelere satıldığına işaret ederek “Bizim üniversitelerde doktora tezi yazmadan, parayla temin edilen tezlerle, doktora yapmış sözde bilim adamları dikkati çekiyor. Üstelik bunların çoğunun MHP eğilimli akademisyenler olduğu görülüyor” diye yazmıştı.
Sanırım 1991-1992’li yıllar..
Yani Mumcu’nun 24 Ocak 1993’de suikaste kurban gitmesinden önce…
Tempo Dergisi’nde çalışıyorum…
Doğal olarak her gazeteci gibi işe geldikten sonra tüm gazete ve dergilere göz atmak zorundasınız.
Gazeteyi elime aldıktan sonra, Cumhuriyet’teki Mumcu’nun ilginç iddiası üzerinde durulması gerektiğini fark ettim, ama nereden nasıl, hangi kaynaklardan araştırılması gerektiğini keşfedemedim.
Hani bazı haberler vardır, beklemediğin anda insanın ayağına takılır.
Bu öyle olmadı…
Ben de üzerine gitmedim…
Yazının devamı da gelmedi zaten..
Bu yazının yayınlanmasından iki veya üç gün sonra YÖK’te çalıştığını sonradan öğrendiğim, yedek subaylıktan dönem arkadaşım telefondan beni aramıştı:
-Sezai nasılsın…Uzun zamandır görüşemedik. Ben Yök’te çalışıyorum. Seninle bir şeyler görüşmek isterim. Kahve içmeye bana uğrar mısın?” diye sordu…
Daha önce Doğu illerimizden birinden milletvekili seçilen bu arkadaşımı hiç aramamış, görüşmemiştik.
Neyse “acil” diye ısrar edince ertesi gün YÖK’e gittim.
Çok sıcak karşıladı.
Kahvelerimizi yudumlarken lafa giren o oldu:
-Seninle askerlikte birlikte olduk ama sonra izlerimizi kaybettik.
-Neden ki, ben gazeteciliğe devam ettim, sen de kayıptın ama son 4 yıldır MHP’den milletvekili oldun. Şu anda da son derece önemli bir konumda görevdesin.
-Evet haklısın. İlk sorum şu: Sen Uğur Mumcu’yu tanırsın sanırım. Hem meslektaşın hem de arkadaşındır. Dünkü yazısı tam da bizi hedef alıyordu. Güya, çoğu milletvekilleri ve de MHP kökenli bilim insanları, sahte, ve de parayla elde ettikleri akademik tezlerle, Türk üniversitelerinden doktorluk unvanı kazanmışlar.
-Eeee… Doğru değil mi bu haber?
-Doğru olabilir de, yazılması gerekir miydi? Üstelik sadece MHP’liler töhmet altında bırakılmışlar. Her kesimden olabilir..
-Özetle neyi ima ediyorsun ve ne demek istiyorsun?
-Arkadaşın ise hatırın geçer belki diye düşündüm.. Daha sonraki yazılarında bu iddiayı biraz yumuşatamaz mı?
Çok düşündürücü bir tablo ile karşı karşıyaydım.
Rahmetlinin yazdıkları doğruydu ve belli ki bazı kesimleri rahatsız etmişti.
Ama sadece MHP’liler değil, her kesimde böyle tabloların yaşandığı da ima ediliyordu.
-Kusura bakma ama yanlış yazmış olsa bile müdahil olmam. Doğrudan onunla muhatap olmanız ve güçlü delillerle önüne çıkmanız gerekir. Tam adamına rastladınız açıkçası, sevgili arkadaşımın haberine-makalesine- araştırmasına hiçbir zaman tekzip gelmez. Açık kapı bırakmadan yazı yazan nadir köşe yazarlarından biridir. Hatta tek’tir diyebilirim…
Görüşme sona ermedi.
Konu kapandı sadece.
Ve sonra askerlik anılarına yönlendi konuşmamız..
Neden, yaklaşık 35 yıl önce yaşadığım bir sorunu köşeme taşıdım…
Yıl 2025, aylardan Temmuz sonu ve “400 kişinin sahte belge ve diplomalarla doçent ve profesör unvanı aldıkları” skandalı patlak verdiği için…
Acaba rakam ne kadar doğru ve bu unvanlar ne zaman alınmış?
(devam edecek)