Önceleri gizli haritalar kapalı kapılar arkasında masalarda çizilirdi, şimdi ise ekranlarda, açık oturumlarda izler, hatta büyükelçilerin ağzından duyar olduk. Ortadoğu’da bir türlü kan durmuyor. Akan bu kanın hangi küresel elin eseri olduğu da sır değil. ABD, kendi iç kamuoyunda demokrasi, özgürlük ve eşitlik havarisi kesiliyor fakat dış politikada haritaları etnik, mezhepsel ve bölgesel fay hatlarına göre tekrar tekrar tasarlamaktan asla çekinmiyor.

Ortadoğu’da adeta bir haritacılık oyunu oynanıyor. Irak’ı üçe böldüler, Suriye resmen parçalandı. Libya harap edildi. Şimdi sıra İran’la Türkiye’de. Ama bu iki ülke öyle kolay yutulacak lokma olmadığı için, direkt savaşla değil de, “içeriden çökertme” programının devrede olduğunu film izler gibi izliyoruz.

Türkiye üzerinde kurulan bu planın, haritanın sınırlarından çok toplumun akıl ve bilinciyle oynayarak yapılmak istendiğini gözlemliyoruz. Zira ABD artık tankla, tüfekle değil, algıya dayalı, kimlikle, kimlik üzerinden çatışmalarla bölüyor. Bunu dış politikasının gereği olarak değil de, sanırsın jeopolitik zorunluluk gibi dayatma yoluna gidiyor.

Ülkemizde yeni görevlendirilen ABD Ankara Büyükelçisi henüz ayağının tozu ile “Orta Doğu’da ulus devlet modeli artık sürdürülemez” açıklamasında bulundu. Buyurun buradan yakın. Tümce çok açık: “Ulus devletler, ABD’nin yeni harita planı için engeldir.” demek istiyor. Dahası Türkiye gibi laik, Mustafa Kemal’in izlerini taşıyan Cumhuriyetin, “bu planın doğrudan karşısında olduğu ve engel teşkil ettiği” söyleniyor.

ABD’nin, Türkiye’yi etnik gruplar çerçevesinde ayrıştırarak yeni bir federatif yapıya dönüştürme hayallerini uzun yıllardır taşıdığını görüyoruz. Bu nedenle bir yandan PKK üzerinden terörle basınç uyguluyor, diğer yandan ise siyasi çözüm maskesi altında “komisyonlar”, “açılımlar”, “barış süreçleri” gibi suni formüller üretiyor. Yapılan her hamle asıl hedef, haritanın bir köşesinden bir delik açma çabasıdır.

Eğer bir gün haritayı değiştirme oyununu gerçekleştirirse “bu bölgeler zaten ayrı yönetiliyordu” diyebilmenin altyapı çalışmasını yapıyor. En azından birinci planda zihinleri bu yönde, kanıksar duruma sokma gayreti içindedir.

Bu konuda Türkiye’deki iktidarın, muhalefetin ve tüm toplum kesimlerinin bilmesi gereken şudur: Ulus devlet sadece bir yönetim modeli olmayıp, aynı zamanda güçlü bir toplumsal direnç bloğudur.

ABD’nin bölgesel harita planlarına karşı en güçlü set, ortak vatandaşlık bilinci ve eşitlik temelinde kurulmuş olan laik ve demokratik Cumhuriyet’tir.

Ama bu seti zayıflatmak ve yıkmak için uzun zamandır çalışılıyor. Eğitim sistemiyle oynandı, medya kutuplaştırıldı, etnik kimlikler siyasetin mihenk taşı hâline getirildi. Şimdi ise sıra, “barış komisyonu” adıyla sunulan oyunun oynanmasında. Nerede görülmüş emperyalizmin rehber olduğu bir barış süreci, mazlum halkların kaderini belirlesin.

Sonuç olarak; Artık ABD, yeni haritasının kapalı kapılar arkasında masa başında çizilmesine bile gerek duymuyor.

Harita, bilfiil Türkiye içinde Türkiye halkının katılımı ile Türklere çizdirilmek isteniyor. Bunun yeşermesi için de toplumun içine ayrılık tohumları ekmek gerekiyor.

Şu an yapılan farklı bir şey değildir. Biz bu oyunu tam yüz yıl önce bozduk ve o Sevr haritasını yırtıp çöpe attık. Yapılmak istenen yırtık ve tozlu haritanın tekrar değişik ad altında devreye sokulmasıdır.

Toplumsal birlik ve direncimizle bu köhne haritayı hayal aşamasında bırakmak elimizdedir.