İlk yüzyüze görüştüğümüzde de “insan” kişiliği çok etkiledi beni. Tarif edilemez bir sevgiyle bağlandım.
1972 yılıydı.
12 Mart 1971 Muhtırasından sonra İsmet Paşa’yla ters düşmüş, Genel Sekreterlik’ten istifa etmişti. Kurultay çalışması için geldiği Çorum’da, gazetemizi ziyaret etmiş, idarehaneye girmeden matbaaya geçip çalışanların tek tek halini-hatırını sormak suretiyle AP’li olanlarının bile gönlünü fethetmişti.
Sonraki yıllarda Bülent Ecevit’in şair kişiliği ile de tanıştım; şiirlerini çok sevdim.
Hele de bir şiiri vardı ki…
PÜLÜMÜRÜN YAŞSIZ KADINI
Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu
yaşını sordum bir giz gibi güldü
kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz
yüzüne baktım bir giz gibi güldü
bir asa vardı elinde
bir solmuş kırallığın
kadifeden harmanisi üzerinde
bir hititliydi o bir selçukluydu
bir ermeniydi bir kürttü
bir türk
yaşını sordum bir giz gibi güldü
koluma girdi bir soylu kadınca
tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini
beni tek gözlü sarayına götürdü
köy yapısı kulübesinin
zamanı onda yitirdim ben
yitik zamanlara onda eriştim
en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında
bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim
Bülent ECEVİT
Bu şiiri bugün, bir daha, bir daha okudum.
“Pülümürün yaşsız kadını” sanki bir yerden tanıdık geliyordu.
Pülümür’ün yerine Çorum’u koysanız hiçbir şey farketmeyecekti sanki.
İşte, her türlü çileye sabırla, metanetle göğüs geren, bu dünyada çektiklerinin karşılığını öteki dünyada göreceği inancıyla içini ferah tutan, Ecevit’in dediği gibi “soylu”, başı dik Anadolu kadını…
Kentte doğup büyümüş olmasına rağmen, kaderi “Pülümürün yaşsız kadını”ndan pek de farklı olmayan çilekeş annem, şu anda İbni Sina Hastanesi’nin Koroner Yoğun Bakım Ünitesi’nde bilinci kapalı olarak her şeyden habersiz yatıyor.
Yazmak istiyorum, hıçkırıklar düğümleniyor boğazıma.
Gözüme yaşlar hücum ediyor.
Yazamıyorum.
Yalnızca dua etmeye gücüm yetiyor.
Allah’a sığınıyorum.
Mehmet YOLYAPAR