Yaklaşık son 22 yıldır, başımızdaki yöneticilerin, yani cumhurbaşkanı, bakan, ya da genel müdürlerin yanlışlarını ortaya çıkarmak, hatalarını yüzlerine vurmak, yolsuzlukları kamu oyuna duyurmak gazeteciler ve televizyon yöneticileri ve çalışanları için çok ama çok zorlaştı…
Muhalif partilerin yanında olmak, onları desteklemek ise gazeteciler için büyük risk taşıyor.
Gün olmaya ki bir gazeteci gözaltına alınmasın, ya da tutuklanmasın…
Gün olmaya ki bir olayı izlerken bir basın mensubu polisten dayak yemesin.
Bütün bunları geride bırakmak, yani suya-sabuna dokunmamak için yapılacak tek şey havadan sudan bahseden yazıları kaleme almak…
Çok kolay…
Gazetecilik mesleğine yeni başlayanlara tavsiyem suya sabuna (!) sakın dokunmayın…
Şu anda benim yaptığım gibi geçmişte okuduğunuz, ya da arşivinizde sakladığınız, siyasetten uzak alakasız yazıları yine kaleme alın, başınız derde girmesin.
Ben de bugün öyle yaptım…
Sosyal medyada sörf yapan kime ait olduğu belirtilmeyen bir yazıyı aynen kopyaladım.
Ne şiş yanacak, ne kebap.
Ne Saray’dakiler kızacak.
Ne de AKP trolleri…
İşte size “apolitik” bir yazı:
*
-Küçük bir beden, çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş.
-Ufak balıklar daha lezzetli olurmuş.
-Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış, büyük odunlar alevi söndürebilirmiş.
-Sağanak dediğimiz, küçük damlalardan ibaretmiş.
-Muazzam bir aydınlık, küçük bir delikten görünebilirmiş.
-Küçük bir saman çöpü, rüzgârın yönünü gösterebilirmiş.
-Bütün bir hasat, bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş..
-Büyük bir geminin batmasına, küçük bir delik yetermiş.
-Büyük makinaları küçük çarklar çalıştırırmış.
-Bazen büyük bir aşkı başlatan, küçük bir gülümseme imiş.
-Büyük yazıları yazmak için küçük noktalar, virgüller gerekirmiş.
-Büyük olaylar kolay unutulsa bile, sevdiğinle geçen küçük an'lar unutulmazmış.
-Simide lezzetini veren küçük bir susam tanesi imiş.
-Ulu bir çınarın veremediği kokuyu, küçük bir papatya verebilirmiş.
-Büyük paralara alınan hediyelerin sağlamadığı mutluluğu, küçük bir bakış sağlayabilirmiş.
-Küçük sevinçleri bilmeyenler, büyük keyifler yaşayamazmış.
*
Öyleyse 'küçük' deyip geçmeden önce, ne kadar 'büyük' sonuçlara varabileceğini düşünelim. Küçük bir damlayı, bir gülümsemeyi, noktayı, virgülü, bir ağacın dibinde biten gülü, bir susam tanesini, sevgilinin sesini hafife almayalım. Küçük dediklerimizin aslında ne kadar büyük olabileceklerini, onların yokluğunu beklemeden fark edelim. Çünkü yanımızdayken değerini bilmediğimizi, bildiğimizde bulamayabiliriz.
Çıkınınızda; küçük bir gülümseme, bir yağmur damlası, bir papatyanın kokusu, üç noktanız, unutulmaz küçük bir anınız hep olsun.
Küçük de olsa varsın olsun.
Çünkü o küçük çıkınlar nasılsa bir gün, büyük denkler olacaktır.
Yeter ki, sabretmeyi ve biriktirmeyi bilelim küçük küçük...”
(NOT:1:
Yukarıdaki yazı anonimdir)
(NOT :2:
Benim naçiz eklemem ise şudur:
“Hiçbir şey, dert edilmeye değmez…
İşte öyle bir şey…”