HAYAT BİZİ NEDEN TÜKETİR?

“Yaşıyorum ama günler hep alıştığım gibi ilerliyor. Eskiden eğlenerek yaptığım şeyler artık çok anlamsız geliyor. Aynı insanlar, aynı sohbetler, aynı sonuçlar.”

En son ne zaman uyandığında o günü farklı hissettin?

En son kendine aldığın bir eşya seni kaç dakikalığına mutlu hissettirdi?

Modern hayatın gelişimi, yaşam temposunun hızlanması ve kapitalizmin satın aldığımız çoğu ürüne rağmen hala bizi eksik hissettirmesi, hayatımızda bizi depresyona, ruhumuzu kaplayan karamsarlığa ve tükenmişlik hissine sürükleyen faktörler arasında gibi görünüyor.

“Ruhun hareket etmemiş, ruhunun damarları tıkanık” sözü ilk bakışta anlamsız gibi görünse de günlük hayatta fiziksel sağlığımızı korumak için yaptığımız eylemlerin yanı sıra ruhsal sağlığımızı korumak adına ne yaptığımızı kendimize sormamız için ayna niteliğinde bir sözdür.

Öncelikli mesele: Sakin kalabilmek. Yaşadığımız hayatta sorumluluklarımız, sorunlarımız, telaşlarımız, duygusal yorgunluklarımız, yani olumsuz olan çoğu şey kendini yineler. Sakin kalabilmek, ön beyin (frontal lob) zihin pillerini daha iyi korumaktadır. Bu durumda kendini yenilediğini bildiğimiz olumsuzluklarda ve hayatta çaresiz hissettiren kriz anlarında durup hasar tespiti yapabilmek, bizi tükenmişlik hissinden uzaklaştıracaktır.

Bir diğer mesele: Odaklandığımız her şeyden uzaklaşmak. Default mode adını verdiğimiz bu kavrama göre, hiçbir şey yapmayan ve odaklandığı çoğu şeyden uzaklaşan insan beyni diğerlerine göre daha fazla çalışıyor. Hayatımızda bizi stres çemberine sürükleyen, o çemberin içine alan, odaklandığımız birçok şeyin önemi yine bunları kendi içimizde bizim yüksek tutmamızdan kaynaklanır.

Günlük hayatta önemli gördüğümüz her ne varsa dönüp bir bakalım; rutin olarak gerçekleşmemesi ya da eksik tamamlanması bizim için dünyanın sonu mudur? Hayır değildir. O halde yakından baktığımızda bir çığ gibi büyüyen bizi stres havuzunda boğacak her şeye bir anlığına durdurup bir tık daha uzaktan bakmalı ve hayatımızdaki önceliği kendimize ayırmalıyız. İnsanın kendisini tükenmiş hissetmesiyle birlikte başlayan içe kapanma beraberinde kendi hayatından kopmalar meydana getiriyor. Daha fazla uyuma isteği, telefonla daha fazla vakit geçirme, dizi izleme, sosyal medyada gördüğü insanların hayatlarına odaklanıp kendi hayatını geri plana atma/kaçma gibi davranışlar ilk etapta bize iyi geliyor gibi görünse de ileri aşamalarda tükenmişlik seviyemizi arttırmaktadır.

Yaşadığımız günlerin kaç dakikasını tamamen kendimize ayırabiliyoruz?

Arka planda hep hazır bekleyen işler, sorumluluklar var. Aslında fark edilmesi gereken nokta, bunların hep orada olduğudur. Belirli bir süre geçtikten sonra bu sorumluluklar belki azalacak ama bizler aynı yaşta aynı enerjiye sahip olamayacağız. Kabul ve kararlı olmak, yaşadığımız olumsuz ya da stresli süreçleri bir çembere alıp durumu oturtmak, darmadağın ve güçsüz hissetmemizi engelleyecektir. Bir sistem var, bu sistem içerisinden sağ çıkabilmek ve fiziksel sağlığımız kadar ruh sağlığımızı koruyabilmek için yukarıda bahsettiğim yöntemler adına düşünebiliriz.

Son olarak, zihnimizdeki kalıplardan, korkulardan sıyrılmak, anda kalmak, ne hissettiğimizi önemsemek, kendi hayatımıza tanık olmak gerekir.

“Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur” Oscar Wilde.