Günümüzün karmaşık dünyasında, insanın hayatındaki farklılıkların ardında yatan derin anlamları düşünmeden geçmek imkansız. Nuri Bilge Ceylan'ın unutulmaz eseri "Ahlat Ağacı", bu temayı derinlemesine ele alarak insanın farklı olmaya karşı özgün mücadelesini çarpıcı bir şekilde resmediyor. Bu film, karakterlerinin hayatlarına yansıyan absürt durumlarıyla, aslında hepimizin iç dünyasında yankı bulan bir gerçeği yansıtıyor: Yaşamın tuhaflığına karşı koymak, özgünlüğümüzü ve insanlığımızı koruma yolculuğumuzun bir parçası.
Ahlat Ağacı'nın ana karakteri Sinan, hayalleriyle gerçek dünya arasındaki uçurumu keşfederken, izleyicilere hayatta farklı biri olmanın bedelinin beraberinde getirdiği gerçekle yüzleşmenin kaçınılmaz olduğunu hatırlatıyor. Bu, günümüzdeki birçok insanın deneyimlediği bir durumdur. Toplumsal beklentiler, ekonomik zorluklar ve kişisel hedefler arasındaki çatışma, insanın kendi iç dünyasıyla dış dünya arasında bir denge kurma mücadelesi anlamına gelir. Bu mücadelede özgünlük, kişinin kendi değerleri ve istekleri doğrultusunda yol almasını sağlayan pusula gibidir.
İnsanın absürtle mücadelesi, aslında bireyin kendi kimliğini bulma yolculuğudur. Farklı olmanın bedeli bazen yalnızlık ve anlaşılmamışlık olabilir. Filmin ana karakteri olan Sinan’ın yaşadıkları da tam olarak bu durumla eşdeğer diyebilirim. Yazar olmak isteyen Sinan, Üniversite bittikten sonra yaşadığı taşra kente dönüyor. Tabi yazar olma isteği de çevresinden pek fazla destek görmüyor. Sinan’ın çevresinin ondan beklediği şey, Kpss sınavına girip atanması ve öğretmenlik mesleğine bir an önce başlaması yönünde oluyor. Fakat Sinan, geleneksel yoldan değil kendi yolundan gitmek istiyor. Sinan’ın hedefinin sınıf öğretmeni değil yazar olmak olduğunu birkaç diyalog sonrasında fark edebiliyoruz. Edebiyata olan ilgisi, diğerlerinden farklı olarak telefon ya da televizyonla ilgilenmemesi, gittiği her yerde gazete bile olsa bir şeyler okuma isteği, yazarlık mesleğini gerçekten sevdiğini bizlere gösteriyor. Fakat bir işi seviyor olmak, o işte yetenekli ya da başarılı olacağın anlamına gelmiyor. 
İşte bana göre,  Ahlat Ağacı filminde Nuri Bilge Ceylan’ın vurgulamak istediği nokta, bir insanın farklı olması, absürt olanla mücadelesi her zaman kahramanlık ve başarıyla sonuç bulmamasıdır. 
Filmin başında Sinan’ın hayata dair toplumsal olarak kabul görmüş, deneyimlenmiş ve onaylanmış olan yoldan ilerlemek yerine kendi belirlediği yazarlık mesleğini tercih etmesi ve sonrasında kitabının hiç satılmaması yani bu savaşı kaybetmesi, bana göre filmin samimiyetini ortaya koyar nitelikte. “İnanmak dediğimiz şey sonuçta insanın içinde başlattığı bir eylemdir ve güzelliğe, aşka inanmak kadar, ayrılığa da inanmak, hazır olmak gerekir. Yani her güzelliğin sonunda bir kopuş, bir ayrılık pusuda bekler.” Bazen farklı olsak bile kaybederiz. Kendimize karşı inanç dolu olsak bile yenilebiliriz. Bu da hayatın her zaman iyimserlikten ibaret olmadığını gösteren çarpıcı bir gerçektir.