Yemeklerimizin vaz geçilmez sebzesi olan kuru soğanın beslenme tarihimizde ve kültürümüzde önemli bir yeri vardır.

Son yıllarda üst üste artan fiyatı ile 30 liralarda gezinmektedir ve bu haliyle soğanın tanesi 7 liralar düzeyindedir.

Çoğu yerde kuru soğanın adı kuzu olarak geçmektedir. Bu fiyatlarla dar gelirli yoksul kesimler için soğan erişilmez nitelik taşımaya başladı. Önümüzdeki seçimlerinde en çok konuşulan ürünü ve seçimin sembolü olacağa benziyor. Muhalefet soğan dedikçe, iktidar da seccadeye sarılıyor, ne hikmetse?

Soğanın tarihini incelediğimizde kültürümüzde önemli bir yer ediniyor. Ülkemizde en ünlü soğanlar Kastamonu’nun Araç ilçesinde yetişmekte, sarımsak ise yine aynı ilin Taşköprü ilçesinde yetişmektedir. Taşköprülüler, Araçlılara Soğancılar, Araçlılar da onlara sarımsakçılar diye takılmaktadırlar.  Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sayın Eyüp Akman bu konuda yazdığı bir makalede Türk Kültüründe Soğan ve Araç Soğanı üzerine geniş bilgilere yer vermektedir.

Soğanın tarihi çok eskilere dayanmakta, Dünya tarihinin ilk yazılı metni üç bin yıllık Tevrat’a kadar uzanmaktadır. Yine Kuran-ı Kerim’in Bakara Suresinin 61. Ayetinde yer aldığı belirtiliyor. Soğan sözcüğünün “sok” ve “an” eklerinden türetilerek adlandırıldığı düşünülüyor. Kökeni Türkçe bir sözcük, toplumlar soğan seven ve sevmeyenler diye araştırılınca Türkler soğan sevenler kesiminde yer alıyor.

Soğan Türk Kültüründe bilmecelere şiirlere konu olmuştur. Yanıtı soğan olan bir bilmece; “İnce uzun adalar, aksakallı babalar, baş aşağı ayaklar, baş yukarı çabalar; Obalar obalar, başı beyaz babalar, başı yerde ayak gökte çabalar, soyularak yenir meyve değil, kırmızıdır elma değil; Kat kat açılır, kokusundan kaçılır” sadece bilmece mi şiirlere de konu olmuştur. “Tarlaya ektim soğan/ Bitmedi yedi doğan/ Hep mi güzel oluyor/ Senin anandan doğan”

Atasözü ve deyimlerdeki soğan; “Sarımsak içli dışlı, soğan yalnız başlı; Sofu soğan yemez, bulunca sapın komaz; Baş ol da istersen soğan başı ol; Anası sarımsak, babası soğan;  Sakala soğan doğramak (aldatmak); Soğan yemedim ki ağzım koksun”

Ülkemizin çoğu yöresinde soğanın diğer adına kuzu denmektedir. Yazın yeşil demetini, kışın kurusunu tükettiğimiz soğanın besleyici niteliği Dede Korkut Kitabında da yer almıştır. “Öğünleri ekmek ve kuru soğandan oluşur” demektedir. Bayramdan bayrama et gören yoksul halk, kuru soğanı kendilerinin kuzusu olarak adlandırmıştır.

Yüzyılımızın en büyük halk ozanlarından Âşık Mahsuni Şerif, toplumun sorunları ile çağlayan bir nehir gibi bu konuda da en güzel dizlerini söylememiştir.  “Yiğit muhtaç Olmuş kuru soğana/ Bilmem söylesem mi söylemesem mi/ Söylemesem mi dost dost dost” diyor.

Dört mevsimi yaşayan, güneşi gören, taş eksen, gül bitecek, bu canım topraklarda yiğit muhtaç olur muydu kuru soğana? Olur muydu acaba, memleket yağmalanmasa, sülük gibi emilmeseydi, kuru soğanı soyar gibi soyulmasaydı. Yiğit muhtaç olur muydu kuru soğana? Kuru soğana. Kuru soğana…