ay parlıyordu bir gece vakti
göz kırpan yıldızlar arasında aydınlık bir ay
vuruyordu ışıltısını sağımdakinin yüzüne
solumdakinin yüzüne
bir de benim yüzüme
bir aya bakıyordum
bir sağıma endişeyle
meşin kaplı bir surat
soluma korkuyla
ya sunturlu bir küfür ya tokat
çıkmaza girmişti yolum
karanlığa götürülüyordum
götürülüyordu kalemim kitaplarım
kara tahtam oturağım sıram
geride gözleri mahmur çocuğum
endişe içinde karım
üzülme sevgilim üzülme canım
hep var oldum bu topraklarda
var olacağım
götürülüyordu ülkemin yarınları
kara cahil bir kilit bileklerimde
sımsıkı bir cendere bekliyordu
işlev tersine evriliyordu
gün içine çekiliyordu
sessiz bir dalga sarıyordu bedenimi
sus diyordu sus konuşma
sesini boşa yorma
“canım alacaklardı ecelsiz” biliyordum
bir dehlizde başlamıştı yolculuk
bilemezsin ne acı bir yolculuk
gecesi gündüzü çığlık çığlık
sen uykudaydın
kimi gece ürpertilerle uyanıyordun
biliyordun çiçeklerinin bir bir solduğunu
biliyordun bilmesine de
kalkmıyordu kolun gözlerini kapatıyordun
yine de seviyordum seni
arasında olacaktım aklından geçenlerin
yerleştirecekti bir noktasına belleğin
bu sayfa buğday bu çeç bu ekin
savrulacaktı hep senin için
mevsimler geçecekti
eskiyecekti zaman eskiyecekti mekan
yalnızca sen kalacaktın
ıssızlığında gecenin sıcağında güneşin
sen yarının sesi sen yaşamın kendisi
taşınan bunca yük çekilen bunca acı kim için