Zaman ağır, gündem karanlık. İnsanlar bugünlerde sık sık aynı cümleyi kuruyor: “Artık umut yok…”
Ekonomik kriz, savaşlar, doğal afetler, siyasi belirsizlikler ve kutuplaşmalar… Dünyanın dört bir yanında yüzlere yerleşmiş yorgunluk, dillerde bitkin şikâyet, kalplerde kırgınlık var. Türkiye’de de farklı değil: Hayat pahalılığı, adalete duyulan güvensizlik, gençlerin kaçıp gitme arzusu, kadınların şiddet korkusu… Herkesin omuzlarında taşımak zorunda kaldığı görünmez ama çok ağır bir yük var.
Bu manzaranın ortasında umut etmek çoğu zaman bir lüks gibi görünüyor. Oysa umut, insan için su ve ekmek kadar gerekli. Umut olmadan mücadele olmaz, mücadele olmadan da değişim. Hayat, umutla örülmüş görünmez bir iptir; koparsa düşeriz, tutunursak yürürüz.
Dünya büyük bir sınavın içinde. İklim krizi, savaşların hiç dinmeyen sesi, milyonlarca göçmenin çaresizliği… Afrika’da açlık hâlâ gündelik gerçeklik, Avrupa’da refahın ortasında bile yalnızlık ve depresyon artıyor. İnsanlık küçülmüş bir gezegende birbirine daha yakın ama sorunlara daha uzak. Gençlerin yarısından fazlası geleceğe dair ciddi kaygılar taşıyor. Onlar için gelecek, bir hayalden çok sisli bir karanlığa benziyor.
Türkiye’nin hikâyesi de bundan bağımsız değil. İnsanlar geleceğini planlayamıyor, gençler göç yollarına bakıyor, emekliler bir ömür çalıştıktan sonra bile yaşam mücadelesi veriyor. Kadınlar her gün en temel hakları olan yaşam için ayağa kalkıyor. Toplumun ruhu kırılgan, umut çoğu zaman siyaset meydanlarında parlatılan bir slogana indirgenmiş. Oysa umut, hayatın içindedir: bir çocuğun gözlerindeki ışıkta, bir annenin sabırlı bakışında, bir sanat eserinde kendini bulan kalpte.
Hasta bir insan için umut, yeniden şifa bulmaktır. Yoksul için umut, emeğinin bir gün karşılık göreceği gündür. Zor durumda kalan için umut, uzanan bir dost eli, yalnızlığa düşmeyen bir sestir. Nietzsche’nin dediği gibi, “İnsanın yaşamasını sağlayan şey, sahip olduğu umutların büyüklüğüdür.” Camus de hatırlatır: “Kışın ortasında içimde yenilmez bir yaz olduğunu öğrendim.”
İşte umut, böyle bir güçtür: en zor anlarda içten içe filizlenir, en karanlıkta bile ışık arar.
Bugün belki de en çok birbirimize ihtiyacımız var. Dayanışmaya, üretmeye, paylaşmaya… Umut, sadece büyük devrimlerden değil, küçük iyiliklerden doğar. Bir çocuğun resminde, bir yaşlının ellerini tutan dostlukta, bir kadının sesine eşlik eden dayanışmada.
Karanlığı inkâr etmek değildir umut; karanlığın içinde ışığı aramaktır. Belki de bugünün en büyük görevi, umudu yeniden örgütlemek, yeniden yeşertmektir. Çünkü hayat, umutların bittiği yerde biter. Ve biz, umut ettikçe yeniden başlarız. İnsan, umudu kadar insandır.