1 Eylül, yani Dünya Barış Günü… 1939’da Hitler Polonya’ya saldırdı ve 2. Dünya Savaşı başladı. Bu savaşta milyonlarca insan canından oldu. Günümüzde de aynı açgözlülük, aynı kanlı iştah, başka adlar altında ne yazık ki devam ediyor.

Bazı ülkeler “demokrasi götürüyoruz” adı altında petrol kuyularına çöküyor. Bazı ülkeler “milli çıkar” bahanesiyle komşularına bomba üzerine bomba yağdırıyor. İsrail, Gazze’de çocukları hedef alıyor, hastaneleri vuruyor. Sözde uygar dünyanın gözleri önünde Gazze’de çocuklar açlık ve susuzluktan ölüyor. En küçük eleştiride vatandaşına “terörist” yaftası yapıştırılırken, çocuk katliamlarının “meşru müdafaa” gibi gösterilmesi tam bir iki yüzlülük olarak yaşanıyor.

Bize gelince… Her fırsatta “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü yineliyoruz; fakat sürekli kavga ve kutuplaşma körükleniyor. Halkın barış isteği bir özlem olarak kalırken, herkes bulunduğu mevkiyi koruma telaşında. Bir yanda saraylarda savurganlık, diğer yanda savaş gölgesinde yoksulluk, işsizlik ve umutsuzluk… Tüm bunlar barışın geleceğine dair umutları azaltıyor.

Dr. Nejat Tarakçı’nın dediği gibi: “14 bin yıllık insanlık tarihinin 10 bin yılında kadınların yönetiminde barış egemendi, son 3 bin yılda erkeklerin savaş tutkusu dünyayı kana buladı.” Görülüyor ki savaş; aklın değil, hırsın eseridir. Günümüzde de savaş taraftarları, silah fabrikaları ve silah ticareti ile servetlerini artırırken milyonlarca insan açlıkla, yoksullukla, göçle ve ölümle boğuşuyor.

Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atıldığında, insanlık bir daha böyle bir vahşeti yaşamamak üzere sözler vermişti. Şimdi ise aynı “uygar” ülkeler, nükleer füze başlıkları ile birbirlerini tehdit ediyor. Ukrayna’da süren savaşta insanlar yok olurken, silah tüccarları kasalarını doldurmakla meşgul. Emperyalizmin kâr hırsı, insanlığın kanı üzerinden besleniyor.

Bizim tarihimizdeki Ulusal Kurtuluş Savaşı, haklı bir savaştı. Çünkü emperyalizme karşı verilmişti. 103. yıldönümünü kutladığımız 30 Ağustos Zaferi olmasaydı, bugün bağımsız bir Türkiye olmayacaktı. Fakat o kutlu zafere “lanet okuyan” hainler de yok değil. Oysa düşünmüyorlar ki, o zafer olmasaydı bugün hain bile olamayacaklardı!

Dünya Barış Günü’nde altını çizmek gerekir ki: Barış, sadece talep ve isteklerle sağlanmaz. Emperyalizme karşı direnmek, savaş ve silah tacirlerine boyun eğmemek gerekir. Savaşa karşı ulusların dayanışmasını artırmak şarttır.

Barışı savunmak ve istemek, romantik bir talep değildir; insanlığın var olma uğraşıdır. Kan, gözyaşı, nefret değil; dostluk, kardeşlik ve eşitlik egemen olmalıdır. Zira barışa sahip çıkmazsak, savaş canavarlarının gölgesinde yaşamaya mahkûm oluruz.