Evet, bugün 1 Eylül 2025, yani “Dünya Barış Günü”…
Elbette her yıl olduğu gibi kutlamalar yapılmakta. Elbette her yıl olduğu gibi “barış” mesajları verilmekte. Elbette her yıl olduğu gibi “barış” çağrıları yapılmakta.
Ama sormak gerekmez mi?
“Emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı, güçlü bir duruş konulmadığı sürece ‘dünya barışı’ mümkün mü?” diye.
Ve de “Gazze halkına yapılan katliamlara, Gazze halkına uygulanan soykırıma ses çıkarmayan bir dünyada, ‘dünya barışı’ mümkün mü?” diye.
Oysaki onlar:
-Afganistan işgal edilirken “barış geliyor” dediler.
-Irak işgal edilirken “barış geliyor” dediler.
-Libya’ya, Suriye’ye girilirken “barış geliyor” dediler.
-Yemen’e, Sudan’a girilirken “barış geliyor” dediler.
Ve de Filistin halkına yapılan katliamlar seyredilirken de “barış geliyor” dediler.
***
Ve onlar:
On binlerce, yüz binlerce sivilin yaşamına mal olan askeri operasyonlara, “Barış ve Demokrasi Harekâtı” dediler.
Afganistan’da 100 binden fazla, Irak’ta 1 milyondan fazla, Suriye’de 500 binden fazla insan katledilirken “barış ve demokrasi geliyor” dediler.
Bitmedi…
Terör örgütleri kurulup, beslenip, donatılırken…
Ortadoğu petrollerine el konulurken…
Suriye’de yeşermiş Arap milliyetçiliği boğulurken, “barış ve demokrasi” geliyor dediler.
Ve de Venezuela’da yeşeren Latin Amerika milliyetçiliğinin ana damarı boğulmak istenirken, “barış ve demokrasi” geliyor dediler.
Evet, “Dünya Barış Günü ”…
Ama işte böyle bir dünyada “Dünya Barış Günü”…
***
Yine de sormak gerekir:
“Batı’nın küresel güçleri dünya gelirinin % 80’ine sahip olduğu sürece, barışın olması mümkün mü” diye sormak gerekir.
“Uluslararası Finans-Kapital Sistem’e, onların sömürgeci zihniyetlerine ve de emperyal politikalarına ortak bir karşı duruş alınamadığı, ortak bir karşı duruş gösterilemediği sürece dünyada barış mümkün mü” diye sormak gerekir.
Ne demişti Martin Luther King?
“Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ama kardeş gibi yaşamayı öğrenemedik” demişti.
Ama ne demişti Atatürk?
“Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, bütün doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum” demişti.
Ve “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı egemen olacaktır” demişti.
Peki, ne zaman olacak?
Elbette mazlum milletler, emperyalizme göbeğinden bağlı işbirlikçilerinden ve de işbirlikçi yöneticilerinden kurtuldukları zaman…
***
Yazının sonunu, Özdemir İnce’den bir alıntıyla bitirmek istedim.
İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgalcilere, ülkesindeki iç savaşta faşist cepheye karşı savaşmış, hayatının bir bölümünü cezaevlerinde geçirmiş Yunanlı Şair Yannis Ritso’un “Barış” şiirinden, işte küçük bir bölüm:
Çocuğun gördüğü düştür barış. / Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında sevdalıların / Sevdanın sözleridir barış.
Gözlerinin içinde bir gülümseme / Elinde yemiş dolu bir zembil
Ve alnında ter tomurcukları / Eve dönen babadır barış.
Hapisaneler kitaplık yapıldığı zaman / Eşikten eşiğe bir türkü yükseldiği zaman
Yeni tıraş olmuş bir işçi gibi / Ay buluttan çıktığı zamandır barış.
İnsanların sıkışan elleridir barış. / Dünyanın masasındaki ekmektir.
Gülümsemesidir annenin / Başka bir şey değildir barış.