Değerli dostlar, emekli öğretmen Sayın Ali Ekber Eker ’in sosyal medyadaki bir paylaşımından esinlendim.
Sanayi ve Teknoloji Bakanımız M. Fatih Kacır geçtiğimiz gün büyük bir müjde verdi: “2027 yılında kendi modülümüzle Ay’a gideceğiz.” İnanın, nasıl güleceğimi şaşırdım. Ağız dolusu kahkaha atacağım, fakat duraksadım; zira ülkede kahkahanın da bir maliyeti var. “Vatandaş bedava gülmesin diye kahkaha vergisi getirirler” düşüncesi ile gülmemi yarıda kestim.
Önce bir bakalım: Uzay üssümüz var mı? Yok. Fırlatma rampamız var mı? Yok. Modülü uzaya taşıyacak bir mekik teknolojimiz var mı? O da yok. Var olan ne? Hayallerimiz. Hammaddesi en ucuz olan değer. Bari hayal ihracı mı yapsak, diye düşündüm doğrusu ciddi ciddi.
Diyeceksiniz ki, “Amerika da Ay’a gitmeden önce hazırlık yaptı.” Elbette. Ancak ABD, 1955’ten itibaren ciddi yatırımlarla işe koyuldu. 1969’da Apollo 11 ile Ay’a ilk ayak bastı. Sonrasında on binlerce bilim insanı, yüz milyarlarca dolar ve onlarca yıllık birikim vardı. Biz ise 2018’de Türk Uzay Ajansı’nı kurduk. “7 yıllık ajans tecrübemizle 70 yıllık ABD hazırlıklarını sollayacağımızı” iddia ediyoruz. Formül basit: 70 yılı 7 yıla böl, üstüne biraz da hamaset ekle, işte sana bomba gibi Ay programı!
Peki, bütçe ne durumda? Türk Uzay Ajansı’nın “2025 yılı bütçesinin 5 milyar lira” olduğu söyleniyor. Görünen o ki bu bütçe ile önce ajans personelinin maaşları ödenecek, kalan parayla da ya bir Türk kahvesi içersin ya da içemezsin. Oysa “Bir astronot kıyafetinin 12 milyon dolar (yaklaşık 500 milyon lira) olduğu” söyleniyor. Yani sadece kıyafet bile bizim bütçeyi altüst ediyor. Astronotu “eşofman ya da pijama ile mi göndersek?” diye düşünmedim değil; belki de yeni bir çığır açarız!
Sayın Bakan, “Bizim modülümüz olacak” diyor. Varsayalım oldu. Onca emekle, zahmetle yemedik içmedik, dişten tırnaktan artırdık, bir modül yaptık. Peki sonra ne olacak? Mecburen Florida’daki Cape Canaveral üssüne götürülecek ve oradan fırlatılacak. Hasılı, modülü biz yapacağız, ABD fırlatacak. Yani ortaklığın özeti şu: Masraflar bizden, şov onlardan. Anadolu’da sık kullanılır: “Köroğlu iş yapacak, Ayvaz cereme çekecek.” Sonra da bizim övünme payımız olacak: “Uzaya modül gönderdik!” Tıpkı geçenlerde yoksul halkın sırtından 55 milyon dolar verip de gönderdiğimiz astronot gibi. Peki, gitti geldi de ne oldu? Ekmek mi ucuzladı? Su mu ucuzladı? Memleketin hangi sorunu çözüldü? Aksine ekmek de, su da daha da pahalandı. Geriye yalnızca bir “selfie” kaldı, hepsi bu.
Aslında daha “gerçekçi” bir çözüm önerebiliriz: Diyanet, siyaset ve tarikat üçgeninde bir komisyon kursak. Onlar ayet okuyup üflese, biz de modülü Ay’a göndersek. Gerçekten daha inandırıcı olur. Hem maliyetler de düşer. Birkaç seccade, biraz tesbih, birkaç mübarek nefes… NASA’ya taş çıkartırız, Alimallah!
Oysa biz dünyada daha adaleti, eşitliği, özgürlüğü kuramamışken Ay’a gitmeyi düşlüyoruz. Ülkede çocuklar açlıktan beslenme sıkıntısı çekiyor. Milyonlar işsizlikten kıvranıyor. Erozyonla topraklarımız çölleşiyor, ormanlarımız yanıyor, söndüremiyoruz. Böyle bir tabloda Ay’a gitme fikri biraz da “balığın kavağa çıkması” gibi değil mi? Ya da “manda yuva yaptı söğüt dalına” örneği.
Kısacası dostlar, bu açıklama bana bazı atasözlerini anımsattı: “Aslı yok yaylasında kırk bin koyunu yayılır” ya da “Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider …maya.”
Ay’a değil de, acaba önce akla ve bilime mi gitsek? Dedikten sonra: “Ay’a gideriz Ay’a” başlıklı şiirimden bir dörtlükle kapatalım konuyu isterseniz.
“Biraz parsa kapmaya
Orda saray yapmaya
Göle çaldık bir maya
Ay’a gideriz Ay’a”