Geçtiğimiz günlerde Haber Türk yazarı Oray Ergin gazetecilikten milletvekilliğine “ zıplayan” gazeteci adayları hakkında bir eleştiri metni kaleme almış.

Sağ olsun, uzaktaki aile dostumuz ve arkadaşımız Yüksel Oran’ın Montreal’den gönderdiği mail sayesinde haberim oldu.

Bu seçimlerde gazetecilerin milletvekili adayı olmalarını eleştirmiş Oray.

Haklı olarak nedenlerini anlatmış…

Peki “Gazeteci mebus olur mu?”

Ben bu konuda defalarca yazdım.

Gazetecilik mesleğinin bir çok, yani birden fazla  özelliği vardır.

Önde gelenlerinden biri “merak” etmek…

İkincisi  “sorgulamak”…

Üçüncüsü ise fikr-i takip…

Yani, haber öyle bir sihirli kelimedir ki, habere konu olan ünlü veya ünsüz kişiler ölseler  de haber devam eder…

Yani, Hitler öldüyse de, buna inanmayanlar çıkarsa o günün yönetimi mezarını kazar ve kemik incelemesi (DNA) yapar.

Yapmak zorundadır.

Yani haber, kişi öldükten sonra da devam edebilir, bu açıdan bakınca gazetecinin işi, ölen her kimse o kişinin mezara gömülmesiyle dahi bitmemiş demektir.

Tabii, gazetecilik sanatının vazgeçilmezi, yani gazetecinin boş anlarındaki tek işi ise “okumak” tır…

Israrla, istikrarla okumak.

Gelelim önemli soruya…

“Gazeteci olunur mu, doğulur mu?”

Her ne kadar ünlü gazetecilerden rahmetli Şinasi Nahit Berker’in iddiası “Gazeteci olunmaz, doğulur” varsayımı hala tartışılıyor olsa da, ben ısrarla “gazeteci olunur” tezini savunanlardanım.

Gelelim Eğin’in görüşlerine:

Oray Eğin’in yazdığı gibi “Gazetecinin bu işi yapabilmesi için en temel iki özelliğini olması gerekir: merak etmek ve sorgulamak. Geri kalan ne varsa katma değerdir, ama sürekli merak etmeden ve öğrendiğini durmaksızın sorgulamadan bu iş yapılamaz”

Gazeteci eğer bağımsız-tarafsız bir yayın organında çalışıyorsa, mesleki açıdan zaten doyuma ulaşıyor demektir.

Yazdığının topluma mal olmasının verdiği haz ve keyif de cabası.

Gazetecinin çalıştığı kurum tarafsız, aldığı maaş yeterliyse bir başka mesleğe “zıplama”sının gereği yoktur.

Ancak yıllarca taraflı-tarafsız gazete ve yayın organlarında istediklerini bulamayanlar, ya da yolun sonuna geldiğini hissedenler “mebus olmaya” soyunabilirler.

Bu kararın etik tarafı, milletvekili olmaya karar veren kişiye aittir.

Bir gazeteci neden milletvekilliğine soyunur?

Ya çalıştığı yayın organında iyi para alamamaktadır.

Ya “çok başarılı” olmasına rağmen buna fırsat verilmemekte, sık sık önü tıkanmaktadır.

Ya da yazdıklarından dolayı açılan ceza davalarından dolayı adli tehdit altında kalmış, bundan kurtulmak (dokunulmazlık edinmek” için milletvekili olmak istemektedir.

Daha değişik nedenleri olabilir.

-Maaşı yüksektir…

-Ölene kadar birinci sınıf sağlık hizmetlerinden yararlanmaktadır.

-Sağlık hizmetlerinden tüm aile fertleri yararlanmaktadır.

-Devletin harcırahı ile yurt dışında, cebinden tek kuruş çıkmadan sağlık harcamalarını yapabilmektedir.

-Emekli iken “mebus” olmuşsa, milletvekili görevi bittikten sonra en yüksek dereceden ikinci bir emekli maaşı almayı hak etmektedir.

-TBMM lokantası ve diğer yan avantajlarını yazmaya kalksam yazımın tadı kalmaz, bu yüzden keseyim.

Peki, gazeteci bir parti çatısı altında milletvekili  seçilirse, mutlu olur mu?

(Devam edecek)