---------KENT NOTLARI---------------

Bir anne-baba için, evlâdını kaybetmek nasıl acıların en büyüğü ise, sanırım ikinci sırada da “evlâdın uyuşturucu müptelâsı” olması gelir.

Son dönemde, uyuşturucu konusunda sürekli operasyon haberleri izliyoruz. Özellikle ünlülerin bu nedenle gözaltına alınmaları kamuoyunun büyük ilgisini çekiyor.

Elbette, kurunun yanı sıra yaşın da yandığı olmuyor değil, ama uyuşturucu felaketinin üzerine gidilmesi, o acıyı yaşayan ya da endişesini duyan anne-babalar için sevindirici bir gelişme.

(Burada bir parantez açıp, Çorum’da polis ve jandarmanın son zamanlardaki başarılı uyuşturucu operasyonlarına takdirlerimi ifade etmek isterim.)

Hiç kuşku yok ki, uyuşturucu baronlarının cirit attığı bir ülke haline geldiğimiz gerçeği de akıllardan çıkmıyor.

Bu yoldan nice servetler edinildi, ediniliyor, nice acılar yaşandı, yaşanıyor.

*

Yastık altında altın-döviz birikiminin 500 milyar doları bulduğu söyleniyor.

Doğrudur, ama yurt dışına kaçırılan milli servetin kaç yüz milyar dolar olduğunu da hepimiz merak ediyoruz.

Uyuşturucu, bahis, kara para…

Enflasyon sarmalında “insafsız” zamlar, istismarlar ve soyulan benim gariban insanım…

Ülkemiz, yattığı yerden kolay ve büyük para kazanma adına “dünya cenneti” haline geldi.

Ekonomi yönetiminde “facia” olarak nitelenebilecek yanlışlar ve bu yanlışlarda inat; dar ve sabit gelirlileri derin bir yoksulluğa sürükledi. Orta tabaka büyük oranda eridi. Bir yanda çok varsıllar, diğer yanda çok yoksullar…

Eskiden, -örnek olarak- öğretmen bir çift, ilk 5 yılda arabasını, ikinci beş yılda evini, üçüncü beş yılda ise yazlığını alabiliyordu. Hiçbir şey edinememiş kamu-özel sektör çalışanı bile, hiç olmazsa emekli ikramiyesi ile ev sahibi olabiliyordu.

Ya şimdi?

*

“Ahlâk bozuldu” deniliyor ya, elhak doğru, ama neden bu kadar bozuldu?

Çalanın, vuranın, dolandıranın yanına kâr kaldığı için olabilir mi?

Eğitimin içinin boşaltılmasından, diplomanın veya liyakatin faydasız hale gelmesinden, dürüstlüğün beş para etmemesinden kaynaklanabilir mi?

İyi yetişmiş, çalışkan, donanımlı ve vatan-millet-bayrak sevgisiyle dolu gençlerimizden pek azının hak ettiği işe, makama, mevkie ulaşabildiği gerçek değil mi?

Dejenerasyon mu demeliyiz, yozlaşma mı, çürüme mi?...Yoksa hepsi birden mi?

Üzülerek söylemek durumundayız ki, toplumsal dokumuz hızla bozuldu.

*

Uyuşturucu felaketine dönecek olursak, bu illetin ilkokullara kadar indiğini söyleyenlere inanasımız gelmiyor, ama karşımıza öyle olaylar çıkıyor ki, alnımızı duvara çarpmış gibi oluyoruz.

Mesleğimizin gurur anıtlarından, dostluğundan onur duyduğum, sevgili kardeşim Saygı Öztürk, Sözcü’de uyuşturucu gerçeğini öyle güzel işliyor ki, burada özetlemeye kalkışmak yerine, tek sözcüğüne bile dokunmamak için 20 Aralık 2025 Cumartesi günlü “Bir gece oğlumu vurmak istedim” başlığını taşıyan yazısını olduğu gibi sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.

*

“Hayırsız evlât” örneklerine çevremizde hep rastlarız.

Bu, “hayırsız evlât”tan çok daha ötesi…

Bütün içtenliğimle temenni ediyorum; “Allah korusun”!

Ve Sevr’i hortlatmak isteyenlere, güzel ülkemizi bölüp-parçalayıp sömürgeleştirmeye , bizleri öz vatanımızda köle etmeye kalkışanlara karşı nasıl uyanık olmak zorunda isek, uyuşturucu belasına karşı da aynı duyarlılıkla “kırmızı alarm” ilan etme noktasına geldiğimizi görmeliyiz.

Bunun partisi-pırtısı, sağı-solu, etnik kökeni-mezhebi, bilmem neyi yok.

Hayat-memat meselesi bu!

Beka meselesi!