Takvim yine aynı yere geldi. Recep, Şaban, Ramazan… Ama mesele takvimin yaprağı değil, kalbin yönü. Çünkü Üç Aylar; kandil mesajlarının, süslü paylaşımların değil, kulun Rabbi karşısında yalnız kaldığı zamanlardır. Bu aylar, insanın kendine kaçamadığı zamanlardır.
Peygamber Efendimiz (sav) Recep ayı girdiğinde şöyle dua ederdi:
“Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl, bizi Ramazan’a ulaştır.”
Bu dua, bir temenni değil; bir hazırlık çağrısıdır. Yani Ramazan’a kirli bir kalple değil, toparlanmış bir ruhla gir demektir.
Recep uyarıdır. Kur’an’ın “haram aylar” diye işaret ettiği bu zaman, dur demeyi öğretir. Zulme dur, dile dur, nefsine dur… Şaban ise amel ayıdır. Peygamberimizin ifadesiyle, amellerin Allah’a arz edildiği aydır. O yüzden Resûlullah bu ayda daha çok oruç tutardı. Çünkü insan, hesabı sorulmadan önce hesabını vermeyi öğrenmelidir.
Ramazan ise arınmadır. Ama sadece aç kalmak değildir. Kur’an açık konuşur:
“Oruç size farz kılındı ki takvaya eresiniz.”
Takva yoksa açlık vardır; ibadet değil, diyet olur. Dili tutmayanın orucu, kalbi temizlemeyenin secdesi, kul hakkını görmezden gelenin duası havada kalır.
Üç Aylar, ibadetin vitrini değil; ahlâkın aynasıdır. Hz. Ömer’in sözü boşuna değildir: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.” Bu aylar, işte tam da bunun zamanıdır. Kimi kırdın, kimin hakkına girdin, nerede sustun, nerede eğildin?
Son söz nettir: Üç Aylar Allah’ın kuluna uzattığı güçlü bir davettir. Bu daveti ibadetle süslemek yetmez; hayatla doğrulamak gerekir. Çünkü bu aylar geçer, ama Allah’ın sorduğu soru kalır:
“Beni andın mı, yoksa sadece günleri mi saydın?”
Üç aylarımız mübarek olsun..
Sevgiyle Kalın..