Türkiye şimdiden 2028’in seçim kulvarına girmiş durumdadır.
Ve iktidarın da muhalefetin de tüm söylemlerindeki vurgu, şimdiden 2028 seçimlerini hedefler olmuştur.
Bunun için genelde Türkiye siyaseti, özelde Türkiye solu kendini bir sorgulamalıdır.
Çünkü 1945'den bu yana Türkiye siyaseti, soğuk savaş dönemine göre şekillenmiş, soğuk savaş koşullarına göre mevzilenmiştir.
Ama bunun bugün geçerliliği yoktur. Soğuk savaş dönemlerinin söylemlerinin geçerliliği kalmamıştır.
Ve de uzun yıllar soğuk savaş döneminin koşullarında oluşmuş bir sol potansiyel, oluşmuş bir sağ potansiyel var idi.
Ama bugün, kuzeyden gelecek bir komünizm tehlikesine göre mevzilenmiş bir sağ yoktur.
İşte bu nedenle 2028 seçimlerinde iktidar olmayı hedefleyen günümüz siyasetlerinin, yeniden ve yeni oluşumlara göre kendini güncellemesi gerekir.
Dünyayı yeniden okumak, bölgeyi yeniden okumak, ülkeyi yeniden okumak gerekir.
Ki, bu da tüm siyasetlerin görevidir ama solun özellikle görevidir.
***
Nitekim bugün bölgemizdeki ve ülkemizdeki yeni oluşumlar, artık görmezden gelinemez olmuştur.
Çünkü bugün bölgedeki oluşumlara, geri dönüşü olacak gibi bakmak anlamını yitirmiştir.
Artık ne eskisi gibi bir Irak olacaktır, ne eskisi gibi bir Suriye…
Daha da genel olarak ifade edilirse, artık eskisi gibi bir Ortadoğu olmayacaktır.
Başta ABD’nin bölgedeki siyasal ve askeri varlığını, diğer küresel güçlerin bölgeye yönelik politikalarını görmek ve okumak gerekir.
Ve de İsrail’in bölgedeki taşeronluğunu görmek ve okumak gerekir.
***
Ve Türkiye'de:
-Bugün Kürt realitesinin, uluslararası düzeyde kabul görülüşü vardır.
-Farklı kimliklerin, kendi kimlikleriyle kendini ifade eder oluşu vardır.
İşte bu oluşumları bugün görememek ya da görmezden gelmek, siyasal bir aymazlıktır.
Ve de uyanmış ya da uyandırılmış kimlikleri görmemek, başarısızlığı besleyen siyasal bir körlüktür.
Özellikle de siyaseti, hamasetin üzerinde inşa etmek siyasal bir gaflettir.
***
Kabul etsek de etmesek de Türkiye 8 yıldır Başkanlık Sistemi ile yönetilen bir ülke olmuştur.
Parlamenter sistem, şaibeli de olsa referandumla son bulmuştur. Ülkede Başkanlık Sistemi’nin siyasal inşası, 16 Nisan 2017 günü yapılan referandumla başlatılmış olup 9’uncu yılına girmek üzeredir.
Bilinmelidir ki bu; yalnız Türkiye'nin iç iradesiyle değil, küresel güçlerin de Türkiye'ye uygun gördüğü bir yönetim şeklidir.
Nitekim küresel sermayenin temsilcisi olan ve bu ülkenin kaymağının %70’ini yiyen TÜSİAD ve diğer sermaye gruplarının bu sisteme bir itirazı olmamıştır.
12 Eylül darbesinden sonra Özal ve Demirel tarafından da bu sistem, zaman zaman gündeme getirilmiş ve özellikle dillendirilmiştir. Bunu bilmek gerekir.
Ve de artık parlamenter sistem söylemlerine göre yapılan siyasetin de bir getirisi olmayacaktır. Bunu da görmek gerekir.
İşte bu nedenlerle günümüzde iktidar alternatifi siyasetlerin, siyasetini ve siyasi terminolojisini, yeniden ve yeni oluşumlara göre güncellemesi gerekir.
***
Elbette güncellemek, ilkelerinden ödün vermek değildir.
-Nitekim Ekmeleddin faciası gibi bir olgu, bir güncelleme değildir.
-Ve cumhurbaşkanı adayı arıyorum diyerek, belediye başkanı adayı arıyorum diyerek kurucu değerlerinden uzaklaşmak, siyasal dolgusu küresel sermayenin politikalarından oluşan adaylar çevresinde dolaşmak da güncelleme değildir.
-Ve de iktidar adayı siyasetlerin siyaset üreterek güçleneceği yerde, başarılı olabilmeyi iktidarın başarısızlığı üzerine kurgulaması da güncelleme değildir.
Çünkü güncelleme:
-Söylem ve stratejilerin, günün koşullarına göre yeniden düzenlenmesidir.
-Her siyasetin, her olgunun, her ideolojinin, ana eksenini kaybetmeden günün koşullarına göre yeniden yorumlanması, yeni stratejiler oluşturulmasıdır.
Özellikle muhafazakâr kesimlerde ve de Kürt nüfusun yaşadığı bölgelerde siyasal varlığı çok zayıf olan solun, kurucu ana damarından ayrılmamak koşuluyla, kurucu temel ilkelerinden sapmamak koşuluyla kendini güncellemesi ise mutlak bir zorunluluktur.
Özellikle de “Terörsüz Türkiye” süreciyle toplumsal barışın tohumları ekilirken, iktidar alternatifi olabilmek için bu bir kaçınılmaz zorunluluktur.