Kendimi iyi bir “sporsever” olarak görüyorum. Mahalledeki maçlar dışında futbol hayatım yok, ama kendimi bildim bileli futbol maçlarını keyifle, zevkle izlerim.
1960’lı yıllarda Çorum futbolunda Güneşspor taraftarı idim.
1967’de Çorumspor kurulup 3. Ligde oynamaya başlayınca “tutkulu” bir Çorumspor taraftarı oldum. Gazeteci olarak birçok deplasman maçına gittim. Sonraki yıllarda birkaç kez Çorumspor Yönetim Kurulu’nda görev aldım.
Sevgili kardeşim rahmetli Kenan Nuhut’un Halter Federasyonu Başkanlığı döneminde de “Halter Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi” sıfatını taşıdım. Bazı yurtdışı şampiyonalarda “Milli Takım Kafile Başkanı” da oldum. Elbette onurla, gururla…Zira o dönemde nice dünya ve olimpiyat şampiyonu çıkarıyorduk.
Tüm bu başarılarda rahmetli Kenan Nuhut kardeşimin payı büyüktü. Sevgiyle, saygıyla, rahmetle anıyorum.
*
Gelelim asıl yazmak istediğim konuya…
Doğuştan Beşiktaşlıyım.
Önceki Çorum valilerimizden, dostluğu ile onurlandığım değerli Atıl Üzelgün, “Hasta Beşiktaşlı değilim, sağlıklı Beşiktaşlıyım” derdi. Ben de öyle… Başarılı sonuçlar aldıklarında Fenerbahçeli, Galatasaraylı veya Trabzonsporlu dostlarımı kutlamayı hiç ihmal etmem.
Babası Artvin kökenli olan damadım Trabzonsporlu…Büyük torunum da babasının yolundan gitti, Trabzonspor taraftarı oldu. Saygı duyuyorum. Başarılı sonuçlar aldıklarında hemen kutluyorum.
Eşim Fenerbahçeli, dünürümün biri Galatasaraylı, diğeri Fenerhançeli…
Neyse ki oğlum ve kızım Beşiktaşlılar…
Geçmişte başkanlığını da yaptığım Çorum Beşiktaşlılar Derneği’nin Onursal Başkanı’ydım, ama maalesef dernek kapandı.
Şimdi, yeniden dernek kurma girişimlerinin olduğunu biliyorum ve elimden geldiğince destekleme sözü veriyorum.
*
Bunları niye anlatıyorum?
Spor, her şeyden önce centilmenliktir.
Fair play’dir.
Kim olursa olsun başarılı olanı alkışlamaktır.
Tribünde, taraftarı olduğu takımı coşkuyla, en güçlü biçimde desteklemek, rakip takımı psikolojik olarak sindirmek, kendi takımına bu yolla avantaj sağlamak, ama kötü sözden, küfürden, hele hele şiddete yönelmekten özenle kaçınmaktır.
Kendine yapılmasını istemediğin şeyi, karşındakine yapmamaktır.
Bu ölçüler içinde, taraftarı olduğun takımın başarısına katkıda bulunup elde edeceği derecelerle övünmek, gururlanmaktır.
Milli takımlarımızın maçlarında veya kulüp takımlarımızın yabancı takımlarla karşılaşmalarında, milli duygularla destek vermektir.
*
Tekrar gelelim Beşiktaş’a…
Tüm Beşiktaşlılar gibi ben de son yıllarda çok mutsuzum.
Geçtiğimiz sezonlar, derbi maçlarda aldığımız başarılarla yetiniyorduk. Bu sezon o da yok.
Ne oldu Kara Kartal’a?
Yöneticiler, böylesine vahim hataları nasıl yaptılar veya yapmaya devam ediyorlar?
Hani az da para harcanmadı. Menajerlerin oyununa mı geliyoruz?
Elden çıkarılması asla düşünülemeyecek, ne pahasına olursa olsun takımda tutulacak bir oyuncuydu Gedson Fernandes… Nasıl oldu da gönderildi?
İzlerken keyif aldığımız -neredeyse tek- futbolcumuz Rafa Silva, niye küstürüldü? Kimseyle diyaloğu yokmuş, konuşmuyormuş, görüşmüyormuş, sadece gitmek istiyormuş… Doğrudur da, kulüplerin yöneticileri, teknik direktörleri, diğer sorumluları, aynı zamanda birer psikolog olmak durumunda değiller midir?
*
Beşiktaş-Çaykur Rizespor maçını izliyorum. Kartallar daha üstün elbette, ama elimiz yüreğimizde. Çünkü, üstün oynadığımız, öne geçtiğimiz maçlarda o kadar çok puan kaybettik ki… Rashica, ilk yarıda kanat oynuyordu ve aldığı tüm topları kaybetti. Abraham rahatsızlık yaşayıp çıktıktan sonra ortaya, ön forvete geçince kendini buldu ve 3 puanı getiren golü de attı.
Ne var ki, hakemin bitiş düdüğüne kadar da 1-1 korkusunu yenemedik.
Oysa, Rafa Silva yedek kulübesindeydi. Maçın son yarım saatinde, hiç olmazsa 15-20 dakikasında oyuna alınsaydı, ya “yıldız futbolcu” karakterini ortaya koyar bizleri de rahatlatır, ya da “artık Beşiktaş’a faydası olmaz” kanaati bizde de oluşurdu. Ve artık yolların ayrılması gerektiğine biz de kanaat getirirdik.
Neden bu yapılmadı?
Kaleci Mert Günok, şimdiye kadar nice maçın kurtarıcısı olmuştu. Neden bir kalemde harcandı?
*
Beşiktaşlı olup da Sergen Yalçın’ı sevmeyen yoktur.
Benim için de gerçek bir efsanedir.
Ama, bu sezon “yüksek ego” tanımlamaları, “yıldız yıldızı sevmez” yorumları bende de iz bırakmaya başladı.
Kendisini sevenlerin uyarı ve eleştirilerine kulaklarını tıkamamalı bence.
Zira, önlenemeyen başarısızlıklar, ortada sevgi-mevgi bırakmaz.
Hiçbir şey, hiçbir kimse Beşiktaş sevgisinin önüne geçemez.
*
Bu futboldur; maç kazanılır-kaybedilir, ama Beşiktaş takımı sahada asla ezilmez.
Bir futbolcu eksilince “biçare” durumuna düşmez.
Arkadaşları bir misli fazla mücadele ederek, eksilen arkadaşlarının boşluğunu doldurmayı bilirler.
Yenilgileri, puan kayıplarını kabul ederiz, ama “üç büyükler” veya “dört büyükler” tanımının “iki büyük”e dönüşmesine sebep olacakları asla ve asla affetmeyiz.
Özetle, Beşiktaş’ımızın maçlarını tansiyonumuz fırlamadan izlemek istiyoruz.
Nokta.