Köylünün biri tavuğunu kuluçkaya yatırırken, altına üç tane de ördek yumurtası koymuş. Günler geçip civcivler çıkınca, tavuk ilk anda ördek yavrularını biraz garipsemiş ama yavrular kendi altındaki yumurtalardan çıktığı için de kabullenip hep birlikte yem aramaya çıkmışlar.

Yolda giderlerken, tavuk zaman zaman durarak yavrularına hangi otların yenip hangilerinin yenmeyeceği ve karınlarını nasıl doyuracakları konusunda bilgiler veriyormuş. Tam da o sırada küçük bir su birikintisinin yanına gelmişler. Tavuk yavrularına su birikintisine girmekten uzak durmalarını öğütlerken, ördek yavruları tavuğun yanından ayrıldıkları gibi koşarak suya atlamışlar ve salına salına yüzmeye başlamışlar.

Tavuk büyük bir endişeyle onları yanına çağırıyormuş ama ördek yavruları onun gıdaklamalarını duymuyorlarmış bile. Tavuğun, “Benim yavrularıma bu terbiyesizliği kim öğretti.” diye feryat etmesine aldırmadan neşeyle yüzmelerine devam etmişler.

Şimdi, hep birlikte düşünüp karar verelim. Bu durumun ortaya çıkmasının sorumlusu kim? Tavuk mu, ördek yavruları mı, yoksa o yumurtaları tavuğun altına koyan çiftçi mi? Tabii ki çiftçiyi sorumlu tuttuk ve suçu ona yükledik. Oysa çiftçi kendince haklı. Çünkü fazladan üç tane de ördek yavrusu oldu. Yani bu işten karlı çıkan o. Peki, tavuğun farklı olan o üç ördek yumurtasını fark edip kendi yumurtalarının yanından ayırması gerekmez miydi? Bu tarafından baktığımızda o da suçlu.

İşte bugün anlatmak istediğim asıl yer tam da burası. Öyle şeyler vardır ki, biz hiç farkında olmadan süreç kendiliğinden işliyor. Şimdi meyvesini yediğimiz ağaçların öncesi küçük bir tohum olduğu gibi davranışlarımızın temelinde de ilk anda pek de önemsemediğimiz küçük etkileşimler yatıyor. Küresel güçlerin bize karşı kullandıkları en büyük silah da işte bu. Bunu kullanıp bizim kuluçkamızdaki kendi yumurtalarımızın arasına zehir bombaları koyup civcivini gene bize çıkarttırıyorlar da haberimiz yok.

Peki ama bunu nasıl yapıyorlar, şimdi ona bakalım. Özellikle sosyal medya ve TV programları ile bizim aile görgümüzle, toplumun gelenek ve göreneklerimizi hedef alıp bombardımana tutuyorlar. Süreç öyle ağır ve sinsi işliyor ki, farkında bile olamıyoruz. Biz çocuklarımıza bir kaşık yemek yedirmenin telaşıyla uğraşırken, onlar zehir saçan duyguları tabak tabak yediriyorlar. Ahlaksızlık, terbiyesizlik, saygısızlık tencereleri dolu dolu önlerinde ama biz onları görüp diğerlerinden ayıklayamıyoruz ya da ayıklamak istemiyoruz. Toplumsal değerlerimiz, komşuluk ilişkileri, büyüklere saygı gibi daha nice duygular kaybolup yerini bize aykırı gelen her türlü davranışa terk ederken, kenara çekilip sadece izlemekle yetiniyoruz.

Aileler genelde, çocuklarında gördüğü aykırı davranışların sorumlusu olarak hep arkadaşlarını gösterir. Oysa o arkadaşların ailelerinin de aynı düşünceyle sorumluluğu bizim çocuğumuza yükledikleri hiç aklımıza gelmez. Kısacası, herkes kendi üzerine bulaşan çamuru kazıyıp diğerine bulaştırmaya çalışır ama çamurun niçin ve nereden bulaştığını sorgulamaz. 

Kısacası, altımıza konulan ördek yumurtalarını hemen fark edip kendi yumurtalarımızdan ayırmadığımız için “altımızı oyuyorlar” diye şikâyet etmeye de hiç hakkımız yok. Çünkü toplum olarak hep birlikte suçluyuz, suçlusunuz, suçlular.

DÜŞÜNEN SÖZLER:

·      Çocuk donmamış beton gibidir. Üzerine ne düşerse izi kalır. H. JİNOTT

·      Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı’dan ödünç aldınız. MOHAWK KABİLESİ

·      Çocuklar, anne ve babalarının kötü örnekleriyle bozulmaya devam ettikçe yeni bir dünya kurulamaz. A. CARREL

·      Bir domuza ve bir çocuğa istedikleri her şeyi verirseniz sonuçta çok iyi bir domuzunuz ve çok kötü bir çocuğunuz olur. H. J. BROWN

·      Çocuklar, büyüklerini dinlemede asla iyi değildirler ama büyüklerini taklit etmede kusursuzdurlar. J. BALDWİN

·      Çocuk büyütmekle çocuk eğitmek arasındaki farkı, o çocuk insan içine çıktığında anlarsın. J. J. RUSSO

·      Çocuklarınızı kuzu gibi büyütmeyiniz ki, ileride koyun gibi güdülmesinler. S. ŞİRAZİ