Rahmetli İsmet Başaranhıncal’ı anlatırken, hiç bir başarının rastgele olmadığına değinmek istiyorum. Başarının, ortak aklın öncülüğünde bir ekip işi olduğuna inanıyorum. 1980’li yıllarda Yıldız Toprak Sanayiin Müdürü Sayın Mustafa Özbayram’dı. Kendisini de ilk o yıllarda şirketin müdürü olarak tanıdım.

Sayın Özbayram o dönemde çok genç olmasına rağmen iyi yetişmiş, atak, girişimci, patronlarına ve çevresine sevgi, saygıda kusur etmeyen, onların sevgi ve güvenini kazanmış, sorunlara çözüm üreten, üstlendiği her işi sonuçlandıran, diksiyonu düzgün, halkla ilişkileri çok iyi bir kişilikti. Uzun yıllar birlikte çalıştık. Sorunsuz iş hayatı düşünülemez. Fakat o Hasan Baba’yla (Yıldız Hasan) ve İsmet Başaranhıncal’la görüşerek mutlak bir pozitif sonuç üretiyordu. Türkiye’yi genelde Hasan Baba ile birlikte dolaşırlardı. “Üzüm üzüme bakarak renk alırmış”… Şimdi kendisinin de Yozgat/Sorgun’da toprak sanayii tesisi var. Aynı zamanda (Çorum Ticaret Sanayi Odası) ÇTSO Başkan Yardımcısı. Yine Sayın Özbayram’dan yaşça küçük olan Çetin Başaranhıncal da aynı ocakta yetişti. O da uzun yıllardır ÇTSO Başkanı. 

Gerek Hasan Baba, gerekse Müdürü Özbayram, diğer patronumuz rahmetli İsmet Başaranhıncal’ın kimseye bağırıp, çağırıp, kızıp sorun çözdüklerine rastlamadım. Adeta sinirleri alınmış insan grubundaydılar. 

İsmet Abi (İsmet Başaranhıncal) Yeni Yıldız Toprak Sanayiinde bir odaya, adeta bir mini laboratuvar kurmuştu. Toprağı şekilden şekle sokuyor. En kaliteliyi, en hesaplı nasıl üretiriz? Bu konuda konunun uzmanlarını çağırıyor, onlarla tartışıyor. Kimyacısı, seramikçisi diğerleri filan…Yabancı firmalar Türkiye’de renkli kiremit üretmişti. “Biz neden üretmeyelim” dedi ve Çorum’da ilk renkli kiremidi de o üretti. Yaptığı her yenilikte gözlerinin içi gülüyor, adeta çocuklar gibi seviniyordu. Hatta sırlı kiremit bile üretti. Toplumun alım gücü söz konusu olunca, maliyetler yüksek çıktı, piyasa sırlı kiremidi kaldırmadı.

Fabrikalar kırık, hurda kiremitleri koyacak yer bulamıyordu. Kurduğu bir kiremit mozaiği tesisi ile onları mozaiğe çevirdi. Hem de çevreye doğaya yararlı hale getirdi. O mozaikler ülkenin dört bir yanında, pentatlon sahalarında ve belediyelerin yol boylarında süs ve dekorasyon aracı oldu. Çoğu firmanın belediyelere para vererek çöplüğüne atacağı hurda kiremitleri o belediyelerden para alarak, şehrin stadyumlarına, diğer çim sahalarının estetik ve kullanım aracı haline getirdi. İlk mozaik üretimini de Çorum’da Yıldız gerçekleştiriyordu.

Şirketin büyük abisi çalışanların ise Hasan Baba olarak andığı Hasan Başaranhıncal ile genellikle yemek anlarında, sayısız, defalarca görüşmemiz oluyordu. Onunla olan her sofra sohbetinde, genelde Sayın Mustafa Özbayram da olurdu. Sofra sohbetinin ötesinde bir iş ve eğitim seminerine dönüşüyordu. Sofradan hem midemiz, hem de ufkumuz doymuş olarak kalkıyorduk masadan.

Bir gün masada şirketin dışından insanların da olduğu altı yedi kişilik bir yemekte, sohbet ederken söz döndü dolaştı, ekonominin iyi kötü durumlarına geldi. Hatta öyle oldu ki ekonomi ve ülke meseleleri Atatürk dönemine kadar uzandı. O zaman az, şu zaman çok işler yapıldı tartışmaları yapılıyor. O yol yapmış, öbürü köprü, biri domates ekmiş diğeri mısır filan… Atatürk dönemi de tartışma alanının içine girdi. Hasan Baba sadece herkesi dinliyor. “Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi “olmuyor. Herkesi dinledikten sonra, şöyle dedi:

“Şimdi konunun içinde Atatürk te söz konusu olunca, şunu derim. Onu bir defa ayırıp, ayrı bir yere koyalım. Başköşeye koyalım. Ondan sonrakileri tartışalım, Kim az yapmış? Kim çok yapmış? Kim köprüyü uzun, kim kısa yapmış? Kim domatesi az ekmiş? Kim mısırı çok ekmiş? Kim yolu geniş yapmış? Kim dar yapmış? Onu tartışalım. Atatürk’ü ayrı bir yere koyun dememdeki sebep; O olmasaydı bu topraklar kurtarılmasaydı, köprüyü nereye? Yolu nereye yapacaktık? Domatesi mısırı hangi toprağa dikecektik? Camileri, hangi torağın üzerinde kuracaktık? Sonuç o ki; Ezanı Muhammedi’nin sesini hangi minareden duyacaktık?” 

O konuşurken herkes sustu. “Aslında haklısın Hasan Baba” filan sözleri masaya hâkim olmaya başladı.  Hasan Baba; “Aslındası maslındası yok, işin aslı astarı bu güzel kardeşlerim” dedi ve tartışma burada bitti.

Rahmetli İsmet Başaranhıncal işi gereği Çorum’un, çorak topraklarını, kilini fırınlarda pişirip paraya, parayı altına çeviriyordu. “Hep ateşten gül alıyoruz” diyordu. İşsizliğin, sefilliğin dorukta olduğu Çorum Bozkırında, pek çok toprakla güreşen iş insanları gibi, kısacası toprağı altına çeviriyordu. İnsan düşünmeden edemiyor, doğa harikası Kaz Dağlarına tonlarca siyanür dökmeden de altın üretilebiliyormuş, hem de doğaya hiçbir zarar vermeden.

Yaşamı boyu eli iş tuttuğu sürece yapmayı, yaratmayı, üretmeyi ilke edinen Rahmetli İsmet Başaranhıncal, her fani gibi bir bayram sabahı ve Cuma Günü yaşama gözlerini yumdu. İş dünyası çalışkan ve üretken, örnek bir üyesini, Çorum önemli bir değerini kaybetti.  Diliyorum ki genç kuşaklar O’nun çalışkanlığını, dürüstlüğünü, insancıl ve üretken yanlarını, sabrını örnek alırlar, dünya daha güzel ve daha yaşanabilir olur.

İnsanı ölümlü kılan, sağlığında yapıp ettiklerinin anlaşılmamış olmasıdır. Herkes sağlığında yaptıkları ile anılacaktır. İyilikleri ile anılan insan ölümsüzdür. Rahmet diliyorum, mekânı cennet ve hepimizin başı sağ olsun.

BİTTİ