103 yıl önce Kocatepe’de yeri göğü inleten top sesleri, sadece düşmanı değil, bir ulusun kara yazgısını da darmadağın etti. 30 Ağustos bir meydan savaşından öte, varlıkla yokluğun, esarete karşı bağımsızlığın savaşıydı. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde ulusun kararı kesindi: “Ya istiklal ya ölüm!”

Sevr haritasının yırtıldığı gün o gündü. Lozan masasına başımız dik oturduğumuz gün o gündü. O günden sonra Cumhuriyet’i ilan ettik, devrimler yaptık. Anadolu toprakları ikinci kez Türk yurdu oldu. 30 Ağustos, varoluşun belgesidir.

Ne var ki aynı ulus, 103 yıl sonra farklı bir sınavdadır. Kocatepe’de kazandıklarımızı sarayların loş koridorlarında kaybediyoruz. Örneğin, defalarca dile getirildi; Yunanlılar Ege’de 19 ada, adacık ve kayalığa el koydu, en ufak bir tepki göremiyoruz. Diğer yandan emperyalizm artık haritaları tankla, tüfekle, topla değil; kredi notları, borç defterleri, rant üstüne rant projeleriyle değiştiriyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ün şu kısa tümcesi 30 Ağustos’un özünü ve ruhunu yansıtır: “Sevr, yalnızca bir anlaşma değil, bir suikast planıdır.” O suikastın adı günümüzde tek adam rejimi, yağma düzeni, tarikatlara açılan musluklardır. Sevr’in sınır çizgileri, bugünün “ekonomik bağımlılığı”, “siyasi teslimiyeti” ve “yandaş kayırmacılığı”, dahası “yurtseverleri zindanlara tıkmakla” vücut buluyor.

Düşmanı denize döken ulusun torunları olarak, şimdi kendi denizimize bakamaz, ada, adacık ve kayalıklara sahip çıkamaz olduk. Aşımızı, ekmeğimizi, zeytinliklerimizi imara açıyoruz. Derelerimizi HES’lere, dağlarımızı ve ormanlarımızı çok uluslu şirketlere teslim ediyoruz. Bir zamanlar emperyalizmin orduları özgürlüğümüzü tehdit ediyordu. Şimdi ise “dindar nesil” adı altındaki cehalet orduları tehdit ediyor.

Büyük gazeteci İlhan Selçuk şöyle demişti: “30 Ağustos, yalnız askeri bir zafer değil… Laik Cumhuriyet’i doğuran bir siyasal zaferdir.” Bu söze katılmamak olası mı? Gel gör ki bugün laiklik nerede? Cumhuriyet’in tapusu Lozan’a “hezimet” yaftası yapıştırılıyor, hilafet hayalleri kuruluyor. Bunlar bu ülkenin içinden çıkıyor. Sanırsın Kocatepe’ye hiç çıkılmamış, 30 Ağustos utkusu hiç yaşanmamış.

Falih Rıfkı Atay ne güzel betimlemiş: “Nemiz varsa… Hepsini 30 Ağustos’a borçluyuz.” Kuşkusuz öyle, fakat bazıları bu borcu ödemek yerine Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını satışa çıkarıyor.

Sık kullandığımız atasözü der ki: “Son gülen, iyi güler.” Biz 1922’de son kez güldük. Dikkatle bakarsanız, yüzümüzden eksik olmayan o gülüşe bugün hüzün karışıyor. Zira bir ulus, Kocatepe’de kazandığı bağımsızlığı kendi eliyle teslim ederse, işte o zaman tarih yeniden yazılır.

103 yıl önce varoluşumuzun öyküsünü yazan 30 Ağustos destanını kaleme alan kahramanlarımız bize soruyor: “Sahip çıkacak mısın?”

Tüm ulusumuza kutlu olsun. Fakat unutulmasın: Kocatepe’de kazandığımızı saraylarda teslim etmeyeceğiz.