Hazar Denizi'nde yorgunluğunu atan Gün, her şafak vakti Ağrı Dağı'ndan "Günaydın!" der Anadolu'ya.

Herkese, her şeye tepeden bakan, her zorluğun üstesinden gelen sarı sıcak, her Allah'ın günü, Munzur Dağları'nın suyunu Fırat'a taşıyan Karasu Irmağı'nı geçerken başı döner, Karanlık Kanyon'da sıkışır kalır.

Derdi Kemaliyelileri alır.

Kadın, erkek; çoluk çocuk hepsi hep beraber;

"Haydi!"

"Hop!"

"Hayda!"

"Hoppa!"

Güneş'i çıkarırlar sıkıştığı yerden.

Ertesi gün yine, ertesi gün yine...

Güneş gider, kurtulur. Kemaliyeliler kalır Karanlık Kanyon'la, Karasu'yla baş başa.

İçtikleri su, süt; yedikleri et, dut, pekmez...

O da olursa!

Yetmez!

Sonunda karar verirler.

İşler kadınlara bırakılır, erkekler yola dizilir.

"Nereye?"

"Güneş nereye, onlar oraya!"

İstanbul'da Osmanlı Saraylarında alırlar soluğu.

Kasap olurlar Saray'da.

Giden gelmez.

Kemaliyeli kadınların yüzü gülmez. Karanlık Kanyon'un yüzü nasıl, Kemaliyeli kadınların yüzü de öyle.

Bir adı da "gurbet" olur İstanbul'un.

Kadınlar mani dizer, türkü yakar.

İstanbul'dan para gelir, koca gelmez, Kemaliye'den İstanbul'a mani gider, türkü gider; kadın, çocuk gidemez.

Turnaların göç yolu olur Kemaliye-İstanbul arası.

Turnalardan biri göçten ayrılır, göç yolundan ayrılır. İstanbul'a değil, Ankara'ya uçar.

Uyaranlar olur:

"Sürüden ayrılanı kurt kapar."

Ülkede, Güneş'in altında, aydınlıkta hep beraber üretilen varsıllık; karanlık yüzlü kötücüller eliyle yağmalanır.

Kime sorsanız aynı yanıt:

"Böyle gelmiş, böyle gider."

Ankara'daki Kemaliyeli, Saray'a kasap olan Kemaliyeliler gibi düşünmez. "Balaban ağa ölmeden kurtuluş yok!" der.

Yazdığı destanda Yusuf olur, masalda Öksüz Oğlan...

Balaban Ağa:

"Katardan ayrılan turnayı da İstanbul'a getirin!" diye buyurur.

Getirirler.

Getirdikleri yerin adı San(a)saryan Han'dır. Han odasında "tabutluk".

En: 60 cm.

Derinlik: 40 cm.

Yükseklik: 180 cm.

İki yıl orada kalır.

Ne diye?

Şiir yazdı, diye.

Masal yazdı, diye.

Destan yazdı, diye.

Destanında "Yusuf, Balaban Ağa'yı öldürdü." diye.

Cumhuriyet devrimdir. Emperyalizme karşı savaşılarak kazanılmıştır. Ankara'da kurulan, içinde evreni yaşatan Hititlerin Güneş Kursu "Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi" devrimin eseridir. Kemaliyeli turna kuşu 1920 doğumlu unutulmayan şair Enver Gökçe de bu evrenin içinde yaşam bulmuştur.

Cumhuriyet, içindeki çağdışı iki kanser urunu söküp atamadığı için ölümcül darbelerden kurtulamamıştır. Anadolu'da ağalık hala vardır, hala tarikat şeyhlerinin, mollaların, melelerin ağzına bakılmaktadır. .

Yusuf İle Balaban Destanı'nda "kanı şorlayı şorlayı" akan Balaban Ağa, gerçek yaşamda, bir eli yağda, bir eli balda yaşamını sürdürmektedir. Çağdışı düşünceler Güneş Kursu'nu balçıkla sıvamaya devam etmektedir.

21. Yüzyılda da şairin destan kahramanı Yusufların yolu dikenlidir, taşlıdır, uzundur.

Zeynal G†L 1