Türkiye’de bir avuç elit azınlığı bir yana bırakırsak, insan olarak yaşamanın zorluğunu halkımız etinde kemiğinde duyuyor. Türkiye de hayvan olarak yaşamanın zorluğunu ise anlatmaya gerek yok, zordan da öte. Bunu anlamak için internetten Google’a girip hayvanlara yapılan zulmü araştıracak olsanız, karşınıza insanlığınızdan utandıracak bir tablo çıkar. Sonra kendi kendinizden utanırsınız, bunu yapan bir insan olabilir mi?

Sokak hayvanları sorununun çözümünde en üst perdeden “Toplayın bunları barınaklara” talimatı veriliyor. Oysa barınaklar son derece yetersiz. Hem fiziki, hem olanaklar yönünden. Bu yetersizlik çerçevesinde çoğu barınak, barınak olmaktan öte hayvan mahpushanesi niteliğinde. Hayvanları barınaklara topluyoruz söylemi ile topluca imha edecekleri endişesini taşıdığımızı da belirtmek isterim. Yanılıyor olmayı diliyorum elbette.

Yazımı sonuna kadar okuma sabrınız varsa, Türkiye’de hayvanlara bakışımızdan bir kesit sunayım.

Anımsarsanız, Sakarya’da iki aylık yavru köpeğin 4 patisi ve kuyruğu kesilmiş vaziyette ormanda bulunmuştu.

Kars Sarıkamış İlçesinde ilk uydu vericisi takılan dişi kurt Asena’yı kaçak avcılar vurdu.

Kuş gribi döneminde tavukları diri diri çukurlara doldurup yaktılar.

Bolu’da yolda arabanın çarptığı ayıyı veterinere haber vermemişler. Ayının postunu yüzüp götürmüşler.

Darıca Hayvanat Bahçesine getirilen timsahın yaşayıp yaşamadığını kontrol için hayvanın başına taşla vurdular ve hayvan öldü.

Florya’da akvaryumdaki vatozun kafasına pet şişe ile vurdular.

İzmir Kuş Cennetinde pelikanları mangal yapıp yediler.

Kastamonu’da keneleri imha edeceğim, yakacağım derken adam kendi evini yaktı. Nerdeyse köy yanacaktı, köyü güçlükle kurtardılar.

Antalya’nın simgesi Akdeniz Foku Dumanın başına taşla vura vura öldürdüler.

Diyarbakır’da leoparı av tüfeği ile vurdular. Burdur’da vaşaka kurşun sıktılar.

Sakarya’da midilli cinsi minik atları kesip yediler. Aynı yerde daha önce de tavşanları yedikleri ortaya çıktı. Hatta iki papağan da kayıp.

Sinop’ta sokak köpeklerini çöp kamyonunda preslediler. Edirne’de Selimiye çevresindeki güvercinleri zehirlediler. Antalya’da hayvanat bahçesinden maymunu çaldılar. Yine Edirne’de bavul içinde yavru kanguru yakalandı.

Ankara’da hayvanat bahçesinden piton Pakize’yi çaldılar. Konuyu gazeteciler Çevre Bakanı Mehdi Eker’e sordu. Bakan ”Bugünlerde kimseye şiş kebap yemesini tavsiye etmem” dedi.

İzmir’de karettanın önce ayağını kestiler, sonra da taş bağlayıp denize attılar. Muğla’da karettanın gözüne demir soktular.

Sivas’ta Murat124 koltuğuna taşınan dana Ferhat adıyla şöhret olmuştu. Danayı fırsattan istifade vaktinden evvel iki katına sucukçuya sattılar.

Sinop’ta bir dönem bir balina görüldü. Balina Aydın adını verdiler. Önce balinayı medya maymununa çevirdiler, sonra balinanın “Rus Ajanı” olduğunu yazdı gazeteler.

Sütaş reklamlarında vole atan inek vardı. Bu ineği memeleri gözüküyor diye RTÜK’e şikayet ettiler.

İnek Şaban “İnek ve Şaban ikisi yan yana dini değerleri aşağılıyor” diye savcılığa verildi.

Haram diye çizgi filmdeki domuz karakteri sansürlendi. Denizli’de şeyi büyük diye at heykelini sünnet ettiler.

Türk Hava Yolları apronda deve kesti.  Göç yollarını tespit için ayağında Telaviv yazılı kerkenezi İsrail Casusu ilan ettiler. Fırat Üniversitesine götürdüler röntgenini çektiler ve hasta ismi olarak “İsrail ajanı” yazdılar.

Görüldüğü gibi Türkiye’nin hayvan hakları karnesi hiç iç açıcı değil. Bu bakış ve anlayış içinde hayvan hakları kanununu çıkarırken bir kez daha durup düşünmemiz gerekmiyor mu?