Korku filmi gibi…

Ülkemiz kâbuslardan kâbuslara sürükleniyor.

Depremin tahribatı çok çok büyük. Can kaybı çok büyük, yıkıntı çok büyük, çekilen acılar çok büyük…Güzelim kentlerimiz haritadan silindi. Milletimizin omuzlarına yıkılan yük çok büyük…85 milyonun yaşamakta olduğu ruhsal çöküntü hepsinden de daha büyük…

Yaşama sevincimiz karardı, keyfimiz kaçtı…

Eminim ki, ayakta duruyor görünen nice insanımız psikolojik desteğe muhtaç.

*

Ülke çapında, acıya bir de korku karıştı.

Her an, her yerde büyük çaplı bir deprem olabilir. İstanbul’da da olabilir, Bursa’da da, İzmir’de de…Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın geçtiği kentlerden birinde de, bu hattın hemen kıyısındaki Çorum’da da olabilir…

Milletçe büyük felaketin yaralarını sarmaya çalışırken, bir de, olası depremlere karşı hazırlıklı olma zorunluluğumuz var. Arama-kurtarma ekipleri, iş makinaları, gıda, giyecek, çadır, konteyner, jeneratör…Her şeyi ama her şeyi, hem de pek çok bölgede hazır etmek zorundayız.

*

Mevcut binaların durumu ise tam bir felaket…

Kentler büyürken, zemin etütlerini de, deprem kuşaklarını da ihmal ettik. Ovalara, tarım arazilerine, sulak alanlara yayılıverdik pervasızca…Depreme dayanıklı bina yapma zorunluluğuna da uymadık. Öyle yaparsak maliyet artar, kârlar düşerdi.

Paraları alıp, insanlarımıza, içinde canlı canlı ölümü bekleyecekleri mezar evler yaptık.

Hem tarımı öldürdük, hem de insanlarımızı öldürdük…Veya ölüm riski altında yaşamaya mahkûm ettik.

*

Uzmanlar, Çorum’un da aralarında bulunduğu Anadolu’nun pek çok bölgesinin ağır bir kuraklık yaşadığını belirtiyor. Şu ana kadar gidişat çok kötü. İlkbahar yağmurları da merhem olmazsa, bir felaketi de tarımsal üretim açısından yaşayacağız. Üstüne, yine pek çok kentimizde içmesuyu sıkıntısı başgösterecek.

Cumhuriyet tarihinin belki de en kötü günlerinden geçiyoruz.

Büyük bir milli seferberliğe ihtiyaç var.

Milli seferberlik ise, eşitlik ve adaletle, kardeşlik hukukuyla olur. Demokratik olgunlukla, hoşgörüyle olur.

Şimdi dualarımız bunun için.