Süreçte en önemli adım atıldı. İktidar cephesinin ve muhalefet cephesinden CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de istediği meclis komisyonu kuruldu.

Aslında süreç, TBMM’nin açılışında yani 1 Ekim 2024 günü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti milletvekilleriyle tokalaşması sonucu başlatılmıştı.

Ve 27 Şubat 2025 günü Öcalan’ın “örgütün silah bırakması ve kendini feshetmesi” çağrısı ile devam etmişti.

Yani Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne, kan dökülerek canlılığını koruyan bu sorun, artık çözüleceği ve birlikte yaşanan toplumsal bir iklimin oluşacağı sürece girilir olmuştu.

Sonuçta 12 Mayıs 2025 Pazartesi günü, PKK’nin kendini feshettiğini açıklaması ile birlikte yaşanacak toplumsal iklim”, ete-kemiğe bürünür aşamaya gelmiş oldu.

11 Temmuz 2025 günü de 30 PKK’lının Süleymaniye’de, teslim ettiği silahların yakılarak imha edilmesiyle silah bırakmanın ilk işareti verilir oldu.

Ve sonuçta girişte de ifade ettiğimiz gibi, sürecin siyasal çözümü için meclis komisyonu oluşturuldu.

Adı netleşmedi ama büyük olasılıkla, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin önerdiği “Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” olacak gibi.

Komisyonun yapısında AK Parti 21, CHP 10, MHP 4, DEM 4, YYP (Gelecek, Deva, Saadet) 3, HÜDA PAR, Yeniden Refah, TİP, EMEP, DSP ve DP birer milletvekili ile temsil edildi. İYİ Parti ise sürece katılmayacağını açıkladı.

***

Evet, komisyonun kuruluşu ile sürecin en önemli adımı da atılmış oldu.

Atılmış oldu, oldu ama içinde sorun taşıyan bir adım görünümünde oldu.

Çünkü iktidar cephesi ve muhalefet cephesi birbirine kuşkulu gözle bakmaktadır. Ve de bu bakış, basına yansıyan söylemlerinde görünür olmaktadır.

İşte bu nedenle şu soruyu bir sormak gerekmiştir.

Bu ateş bugüne kadar niçin sönmedi ya da niçin söndürülemedi?

Evet, farklı bir bakışla işte bu konuyu biraz sorgulayalım:

Kürt kökenli yurttaşlarımızın yaşadığı coğrafya bir Osmanlı toprağı idi. Sevr Anlaşmasıyla İngilizlere bırakılmıştı. 1923 Lozan Anlaşması ile de bu coğrafya dörde bölünmüştü. Türkiye, İran, Irak ve Suriye toprakları olarak

Bu durum nedense(!) hiç sorgulanmadı. Amaç ne idi? O dönemin dünyasına hükmeden İngiliz emperyalizminin ince bir siyaseti miydi? Enerji kaynaklarının yoğun olduğu bu bölgeyi hastalıklı bırakıp, zamanı gelince kullanmak mıydı? Ne Türkiye'de ne de diğer bölge ülkelerinde hiç mi hiç sorgulanmadı. Ve halen de sorgulanmamakta. Zaten o dönemin amiral gemisi olan İngiliz emperyalizmi başta olmak üzere Batı, Ortadoğu haritasını cetvelle çizerek oluşturmuştu.

İşte Türkiye ve bölge ülkelerine düşen görev, Batı emperyalizminin kullandığı bu konuyu kendi iç siyasi gücüyle çözüme kavuşturmak olmalıydı. Ama olmadı.

Ve de olmadığı gibi üstelik her ülke, kendi içindeki farklı kimliği yok kabul eden bir politik bakış oluşturdu.

***

Aslında bu konuda, 1989 yılında Deniz Baykal'ın başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanan rapor çok önemli idi.

Çünkü bu rapor, bir ölçüde yol gösterici ifadeler taşıyordu.

Baykal'ın rapora yazdığı sunuş yazısında özellikle çok önemli vurgular yapılmıştı.

Ve “Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin başarıya ulaşması için, tabu sayılan konuların bir bir ele alınıp açıklığa kavuşturulması gerekir” denilmişti. “Resmi politikaların yok saydığı bu konu önyargısız bir anlayışla, korkusuzca tartışılmadığı sürece, toplumsal barışı sağlayacak siyasi programların ortaya çıkarılması olanaklı değildir” denilmişti.

Yine bu konuda, bölgede görev yapan komutanlarla ve zamanın Genel Kurmay Başkanlarıyla gazeteci Fikret Bila'nın yaptığı söyleşilerde askeri önlemlerin, sorunun çözümünde yeterli olmadığı özellikle ifade edilmişti.

Özellikle de Jandarma Genel Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapmış olan Emekli Org. Aytaç Yalman'ın tespitleri çok çarpıcı idi.

Org. Aytaç Yalman, Anadilini konuşmak, kültürünü yaşamak istiyor. Oysa biz, o dönemde Kürt yoktur diye eğitildik. Kürtleri Türklerin bir kolu olarak gördük. O dönemde sosyal istekleri bile yıkıcı faaliyetlerkapsamında gördük demişti.

*** İşte bu nedenle diyoruz ki: Yıllarca darbelere giden yolların taşları döşenmişti bu ülkede. Bu kez de toplumsal barışa giden yolların taşları döşenmiş olsun.

Ve 1 Ekim 2024 günü başlatılmış olan bu süreç, faydacı bir politik anlayışla ve de iç politik hesaplarla çarçur edilmemiş olsun.

Ve de bastırılmış kimliklerin, küresel güçlere politik bir alan yarattığı özellikle bilinir olsun.

Çünkü bu sorunu biz çözemezsek başta ABD olmak üzere küresel güçler çözecektir. Ama bizim istediğimiz gibi değil kendi istedikleri gibi çözecektir. Özellikle bu da bilinir olsun.