Sistem nedir? En basit ve genel geçer tanımı:

Genel olarak düzenli bir biçimde birbirini etkileyen ve birbirine bağlı birimlerden, değişik bölümlerden oluşan ve genel bir plana göre kurulan, belirli bir sonuca ulaşmak için amaca yönelmiş bir bütündür.

Yurt dışından gelen birçok ders kitaplarının inceleme komisyonlarında bulunmuştum, Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde bir zamanlar…

Dünyanın dört bir yanından gelen binlerce ders kitabı. Şimdi çok daha iyi anlıyorum, daha gelişmiş ülkelerde deprem yaşanınca neden bu kadar yıkıcı olmuyor, binlerce insan ölmüyor, hayatlar sönmüyor diye düşünmeden edemiyor insan…Ama tabii ki olmaz onlar farklı eğitiliyorlar.

Eğitimle başlıyor her şey. Anaokulları kitaplarından başlamak üzere kitapların ilk üniteleri ''sistem fikri''… Yaş gruplarına göre en yakın insan bedenindeki sistemden, en uzak sistem fikirlerine kadar çocuklara anlatılıyor, kavratılıyor.

Hangi bilim alanı, hangi ders olursa olsun, o bilimin sistematiği kavratılıyor, sindirim sisteminden, metro sistemine, eko sisteme, sayı sistemlerine, fizik kanunlarındaki sistemlere, kimya formüllerindeki sistematiğe kadar tüm derslerin alt yapıları böyle hazırlanıyor.

Ve o insanlar mühendis oluyor, savcı oluyor, doktor oluyor, ekonomist oluyor, mimar, sanatçı müzisyen, yönetici, belediye başkanı, bakan, cumhurbaşkanı, başbakan oluyor.

Her ne oluyorsa, her ne yapıyorsa kendi özel yaşamını da kolaylaştıran sistem düşüncesi ile hayata bakıyorlar, sistem bir yaşam biçimi, bir felsefe, bir düşünce, bir kültür olarak hayatın içinde, hayatı kolaylaştırmak için var oluyor.

Düşünün, son yaşadığımız depremlerde herkes bu bilinçte olsaydı, bir şehri planlarken gündelik ilişkilere, gündelik bakış açısına, birbirinden kopuk birçok kurumun birbirinden hiç haberdar olmadan kurgulamalarına tanık olmazdık.

Bir yerleşim yerinde şehir planlamasından, nüfus planlamasına, hatta bir de futures bir bilim insanı da işin içine dahil edilerek, hiç bir torpil-rüşvet ağı kurulmadan, mühendis olmayanların bu işi yapamadığı, sistem fikrini, kuralını hiç kimsenin bozmadığı bir ülkede yaşıyor olsaydık, sanıyorum bu kadar acı çekilmezdi, bunca ocak sönmezdi.

Yurtdışında çocuk parklarını gezerken hep düşünürüm; kimler planlamış bu çocuk parklarını? İçinde mutlaka bir pedagog, bir öğretmen, estetikçi teknik insanlar olmuştur…Araştırıp soruşturduğumda, sadece onların değil ebeveynlerin, doktorların, mühendislerin, peyzajcıların, hepsinin bulunduğunu ve birlikte planladıklarını öğrendim. Şaşırmadım, ama kıskandım, elimde değil, üzüldüm.

Bir gün kaldığım yerin belediye başkanından bir mektup geldi ''Yaşadığımız yerde nüfus artıyor, ancak yeni yerleşim yerleri açmak zorundayız, biz şunları planladık siz ne diyorsunuz?” diye…Dört proje sunmuşlar ve devamla “Başka önerileriniz var mı? Çünkü bu şehirde sizler ve çocuklarınız yaşayacak'' demişler.

''Eski otantik yerleşim yerlerini bozmayız, bir çivi bile çakmayız, çünkü o alanlar çocuklarımızın…Geçmişleri mutlaka görmeleri, bilmeleri gerekir ve buralardan bir taş bile oynatmayız.''

Mektup böyle…o nedenle her köyde bir müze var, bir kültür sanat merkezleri var.

Burada kimseler özgün ve özel çıkarlarını düşünmüyor, acaba ihaleyi alabilir miyim diye mevcut siyasi partilere üye olmuyor, parti yöneticileri ile çektirdiği fotoğrafları ihale dosyasına koymuyor.

Belediye meclis üyelikleri çok etkin ve önemli, her partiden her gruptan insan burada kendini ifade edebilir

Çok önemli ve hatta evsiz, sokakta yaşayan bir insan bile aday oluyor. Ne için dışarıda yaşamanın bir seçim olduğunu, bu insanların da belediyelerde temsil edilmesi gerektiğini düşünenler çok olduğu için oldukça fazla oy alıyor.

Biz yıkılan evlerin, insanların çıkar hırslarından ve rüşvet çarkını nasıl kırabiliriz diye düşünürken, onlar iklim değişikliğinin nedenleri, sonuçları, ne yapılması gerektiği konusunda büyük adımlar atıyor.

Eğitim sistemlerine yerleştirmişler bile.

Çok mu zor tüm bunları aşmak? Öyle gözüküyor. Ancak tüm bunlara neden olanların çocukları, torunları yok mu? Yoksa, yeğenleri, komşu çocukları yok mu? Hiç mi bir ilkokulun, çocuk bahçesinin yanından geçmiyorlar, onların cıvıl cıvıl seslerini duymuyorlar… Bence bir denesinler, çocuklarının ve torunlarının gözlerine rahatlıkla sevgiyle bakmayı denesinler,.

Gelecekte onların mutluluklarını, onlara güzel, yaşanası, bir dünya bırakmayı düşünüyorlarsa öyle bir yürek taşıyorlarsa onların gözlerine bakmakla başlasınlar hayata yeniden.

Yoksa evde otursunlar, hiç çıkmasınlar…Öylesi daha iyi, hayat için, gelecek için, çocuklarımız için.