Her hane kendince bulgur, tereyağ, odun verirdi. Alınan bulgur torbalarda; yağ, yağ kabında biriktirilir; odunlar kucaklarda taşınırdı. Çiğdem gezmenin en son durağı, Çaygeçe’nin Selimiye Sokağı’nda Kasap Seydi’nin eviydi. Çünkü Kasap Seydi’nin evinden kavrulmuş kıyma verilirdi hep. Hatta evin ‘söz kestiren’ Şehriye Teyzesi kızlarına “Kızlar çocuklara vereceğiniz kıyma az olmasın. Bir ‘teker’ kıyma verin. Çocukları sevindirin.” diye seslenir, bir teker kıyma verdirirdi. Çocukların en çok sevdiği de bu olurdu. (Kıyma kendi yağı ile kavrulup, genişçe bir tencereye basılır. Donduktan sonra tencere ters çevrilerek çıkarılır. Çıkarılan donmuş kıyma yuvarlak olduğu için buna halk arasında teker denirdi. Sonra temiz torbalara konur, torbalar da sepetlere yerleştirilerek evin mahsenlerinde muhafaza edilir, gerektiği kadar yemeklerde kullanılırdı. O yıllar buzdolabı yoktu. Varsa da bizlerde yoktu. Hatta pek çok evin elektriği bile yoktu.)

Toplanan bulgur, kıyma, tereyağ, odunlar, sokağın hangi evinde çiğdem aşı pişecekse ona teslim edilirdi. Çiğdem aşı pişinceye kadar birkaç saat oyun oynanır, sonra tahta kaşığını alan çocuk aş pişen evin avlusunda toplanırdı. Karnı acıkan çocuklardan sabırsızlananlar “Haydi teyze, çabuk, daha işmedi mi?” diye söylenenler olurdu.

Avluya torbalar serilir, üzerlerine büyük masaflar konur,  tereyağlı, kıymalı, mis kokulu çiğdem aşı öbekleme dökülürdü ki, mis kokusu sokağı kaplardı. Her masaftaki çiğdem aşı öbeğinin üzerine üç tane çiğdem dikilir, tablanın etrafına çevrilmiş çocuklar tahta kaşıklarla, öbek üzerine dikilen çiğdemleri devirmeden tabandan başlardı yemeye. Öyle iştahla yenirdi ki çiğdem aşı, masaflarda bir tane bile kalmazdı. Sonra hep beraber kalkılır yine oyuna gidilirdi...

-

Çaygeçe’nin çocuklarının oyunları hafta sonu ve okullar tatile girince başlardı. Oyun, grup olarak oynanacaksa “Paklava mı pilav mı” veya “Ooo, ovalama buvalama, kedi kuşu kovalama, çektil çıktıl” gibi tekerlemeleri ile eşleşilir veya grup önderinin birer birer seçimleri ile eşleşilir, sonra oyuna geçilirdi. Oyunda acıkan çocuk, hemen bir kaçamak verir, evinde çökeler, akpekmez, üzerine toz şeker ekilmiş tuzsuz tereyağ dürümü yaptırır, koşarak yine döneddi. Elimizden yüzümzüden ter aka aka oynardık. Çocukluk güzeldi...

Dünkü çocuk, bugün torun sahibi olan, değerli meslektaşım Çaygeçeli Şakir Kaplan’ın anlattıklarına kulak verelim. Çocukluk yıllarını iç çekerek anlatıyor:

“Bizim çocukluk yıllarımızda futol topu vardı. Ancak bizim almamız mümkün değildi. Ramazan ve Kurban Bayramında el öpmeye gider on onbeş kuruş toplayan, sokağın köşesine çıkar diğer arkadaşlarımızı beklerdik. Gelenlerden paraları birleştirir, onunla lastik top alır, onunla oynardık.

O da iki oyun sonra patlar oynanamaz hale gelirdi. Oyunlar yarıda kalacak değildi ya, alel acele, evdeki eski çaputları şerit halinde keser, ip haline getirip yumaklayarak top haline getirirdik. Onunla yine  devam ederdi oyunumuz.

Tahta kaşıklarla çiğdem aşı yiyen çocuklar

(SÜRECEK)