Adalet olmadıkça, YÖNETİMİN

Edep olmadıkça, ASALETİN

Cömertlik olmadıkça, ZENGİNLİĞİN

Güven olmadıkça, SEVİNCİN

Kanaat olmadıkça, FAKİRLİĞİN

Alçak gönüllülük olmadıkça, YÜKSELMENİN FAYDASI OLMAZ

Hz. Ömer

*

Bir gün büyük dost Hz. Osman,

Halife Ömer'i ziyaret etmek için Beyt'ül Mal'e gelir..

Selam verir fakat selam alınmaz.

Hz. Ömer devlet işlerini hallettikten sonra cebinden bir mum çıkarıp sonra kendi birikimiyle almış olduğu ateş ile mumu yakıp selamı alır.

Hz. Osman buna hayret ederek der ki;

‘Ey Allah'ın Peygamberinin Halifesi ben anlamadım.

Burada bir mum yanıyordu siz o mumu söndürüp sonra kendi cebinizden bir mum çıkarıp o mumu yaktınız bunun hikmeti nedir?’

Hz. Ömer cevap verir...

‘Ey Affanınoğlu Osman.

Az önce söndürdüğüm mum Devletin mumuydu

Ve bu halkın malıyla alınan bir mumdu.

Eğer ben Devlete ait bir mumu kullanıp senle konuşsaydım bütün insanlardan helallik alıp o mumu kullanmam gerekirdi.

Ve Mahşer günü de Devlete, halka ait bir mumu kullandığım için Allah huzurunda hesap vermem gerekirdi.

Oysa Allah o mumu bana devlet işlerim için göndermiş ve devlet işlerimde kullanmak için Allah bana hibe etmişti.

Ben o mumu seninle konuşmak için kullansam, Devletin malını kullandın, halkın malını kendi malınmış gibi kullandın diye Allah benden bunun hesabını sorardı. Onun için o mumu söndürüp kendi cebimden biriktirdiğim bir mumu aldım ve kendi birikimimle aldığım bir ateş ile onu yakıp senle konuştum.

Böylelikle Devletin ve halkın malından bir mumu kullanmamış oldum. Hiç kimse Devletin malını kendi malı gibi kullanmasın.

Çünkü Devletin malı halkın malıdır.

Onu kullanan mahşer günü hesaptan kurtulamaz.

İşte o mumu söndürmemin ve kendi mumumu yakmamın sebebi de buydu ya Osman Affan’ dedi.

Hz. Osman bu akıl almaz teraziyi görünce;

‘Ey Allahım.

Sen Hattabın oğlu Ömer’i ve adaletini üzerimizden eksik etme hiç’ diyerek hıçkırarak dualar etti.

Bugün adaletten bahseden, adil olmayı öven herkes evvela Hz. Ömer’den örnek vermektedir. Peki modern zamanın yöneticisinden ferdine bu anılan hakkaniyet ve adaletin neresindeyiz?

Yöneticilerin elbette vebali çok daha büyüktür ki hüküm vermek durumundaki bu kimseler hakları korumakla mükelleftir ve yenen haklardan aynen mesuldürler. Yöneticilik bu nedenle zordur ve aşırı bir yüktür. Müslüman olsun-olmasın insanlar arasında adaleti temin etme, hak ve hakikatin kaybolmasını engelleme, bir hak zayi olduğunda şahitlikten, yakalayana, soruşturandan tevkif edene, yargılayandan mahkum edene, infaz edenden savunana kadar pek çok kimseyi ilgilendiren bir husustur ve tüm bu sayılan kimselerin tamamı adil olmak zorundadır.

Fırat kıyısında kaybolan koyunun kaygısına düşen Hz. Ömer olabilmek bu nedenle zordur. Allah (C.c.)bizleri her daim hakkı ayakta tutanlardan eylesin.Nefsimize boyun eğip hakikati eğip-bükmekten, hesabını veremeyeceğimiz durumlardan bizleri muhafaza etsin.Aklımıza ve kalbimize (gönlümüze) kuvvet vererek bizleri son anımıza kadar rızasına uygun işlerle meşgul olmayı nasip ve müyesser eylesin.

*

Elbistan yiğidi Karakoç Baba

Kumanyalar bizde azık değil mi?

Bizim yöremizin gerçek diliyle

Haksıza gözümüz Kızık değil mi?

Atına binmeyi bilmeyen tatar

Kendi hayalinde ciritler atar

Beşimiz tok, on binimiz aç yatar

Böyle bir sisteme yazık değil mi?

Sülâlem sermemiş yırtılmış sergi

Vallahi dediğim değildir yergi

Hırsıza kaç kurtul, mazluma vergi

Böyle bir adalet kazık değil mi?

Az değildir Karakoç'dan aldığım

Boşa mıydı Mahzunîlik bulduğum?

Sen, ben söylemezsek kurban olduğum

Bizdeki ozanlık bozuk değil mi?'

Sevgiyle Kalın..