“İnsanda, hayallerin yerini anılar almaya başlamışsa, yaşlılık başlamış demektir.”  diyor James Breler.

Gerçekten de öyle. Yaş ilerledikçe geriye daha çok bakmaya başlıyor insan. Anılar daha bir değer kazanıyor; eski arkadaşlara yakın olmak, onlarla daha çok zaman geçirip ortak geçmişi yeniden paylaşmak istiyor.

İşin bu noktasında en zor olanı da artık yaşlandığımızı kendimize kabul ettirebilmek. Gençliğimizde kolayca yapabildiğimiz pek çok şeyi artık yapamadığımızı gördüğümüzde işi bahanelerle geçiştirip yaşlı olduğumuzu bir türlü kabullenemiyoruz.

İsterseniz bu konuda Fransız sinema ve tiyatro oyuncusu Philippe Noiret’e(1930-2006) kulak verelim. Özetle bakın neler söylüyor:

“Sanıyorum merdiven yapımlarında giderek daha sert malzeme kullanılıyor; eskisine göre hem basamakları çoğalttılar, hem boylarını yükselttiler. Her şeyden öte ikişer ikişer çıkılmaz oldu, tek tek çıkmak zorunda kalıyor insan.

Bir de yazıları küçülttüler her ne hikmetse. Burnumu gazeteye dayamak zorunda kalıyorum iki satır okumak için. Geçen gün avucumdaki bozuklukların üzerinde kaç kuruş yazdığını görmek için lâmbanın altına gitmek zorunda kaldım. Hani gözlük kullanmayayım, yanımdakine okutayım gazeteyi diyorum ama insanlar o kadar alçak sesle konuşuyorlar ki okuduklarında da, ne söylediklerini de tam anlayamıyorum.

Her yer eskisinden daha uzak sanki. Evden, otobüs durağına olan mesafe iki katına çıktı neredeyse. Önceleri hiç fark etmediğim bir de yokuş varmış evle durak arasında. Kumaşlar da eski kumaş değil. Kısa sürede dar geliyor ne giysem. Ayakkabı bağları da kısaldı mı ne, giderek erişilmez oldular. Hava bile tuhaflaştı. Kışlar daha soğuk, yazlar daha sıcak. Kar bile ağırlaştı, eskisi gibi evin önünü kolay küreyemiyorsun.

Kapı, pencere, çerçeve imalatında da değişiklik yaptılar sanıyorum, daha sert cereyan yapıyor karşılıklı açtığında. İnsanlar da sanki ben onların yaşındayken göründüğümden çok daha genç gibiler. Ama itiraf etmeliyim ki bizim zamanımızdan çok daha terbiyeli yetiştiriliyorlar; bir kaçı bana “beyefendi” diye hitap etti; hatta aralarından biri caddede karşıdan karşıya geçmeme yardımcı oldu. Fakat buna karşı hayret ediyorum, yaşıtlarım benden çok daha yaşlılar.

Aynı akşam üniversitenin önünde bir sınıf arkadaşıma rastladım. Nasıl bir değişim geçirmişse artık beni tanıyamadı bile!"

Ne dersiniz, haklı mı ne? Biz hep eskisi gibiyiz ama bütün suç çevremizdeki değişikliklerde(!) öyle değil mi?

Yoksa öyle değil de, biz mi yaşlanıyoruz?

Başımla Gönlüm

Başım dedi: Dinlen; gönlüm dedi: Koş!

Başım dedi: Durul; gönlüm dedi: Coş!

Başım yüreksizdi, gönlüm başıboş;

Varlığım arada oynadı gitti...

Başımla gönlümü edemedim eş;

Biri yüz yaşında, biri yirmi beş.

En sonunda sardı saçağı ateş;

Varlığım arada kaynadı gitti...

                   Celal Sahir Erozan

DÜŞÜNEN SÖZLER:

·        İçinizdeki çocuk yaşıyorsa, yaşlanmıyorsunuz demektir. LA EDRİ

·        İnsanlar yaşadıkça ihtiyarladıklarını sanırlar, hâlbuki yaşamadıkça ihtiyarlarlar. Diderot 

·        Yaşlanmadan akıllanmayı çok isterdim. B. Shaw

·        Eskimek çok güzel, eksilmedikçe. N. Hikmet

·        İnsan, yaşlandıkça zenginleşiyor. Saçlarında gümüş, dişlerinde altın, böbreklerinde taş, kemiklerinde platin, kanda şeker, sürekli doğalgaz. Ee daha ne olsun!

·        Yaşlılık, benim 70 yıllık emeğimin ürünüdür. Çiçero

·        Umduğumuz gibi olsaydı hayat, sandığımız gibi yaşardık. Bulduklarımızla yetinseydik, kaybettiklerimize ağlamazdık. Tolstoy