Her sabah yeni bir zamla uyanmak artık sıradanlaştı. Zamlardan en çok etkilenen işçi, emekli, memur “ya sabır” diye kendisini avutuyor. Oysa bu sabrın ömrü tükeneli çok oldu. Artık yapılan zamlar değil, zam gelmediği gün haber olmaya başladı. Artık vatandaş “Bugün neden zam gelemedi?” diye şaşkınlık geçiriyor.
Evet zamlar yağmur gibi geliyor. Zam yağmuru altındaki mağduriyetini halkımız gururla taşıyor. Yoksulluk artık kader olmaktan çıktı, neredeyse kimlik belgesine dönüştü. Artık bu kimliği nüfus müdürlüklerinden değil, marketlerin kasa fişleri ile alıyoruz.
Geçmiş olsun emekli kardeşim, yüzde 16 zamla simidi üç lokmada değil de beş lokmada tüketme özgürlüğün var. Ya memur kardeşim sizi de kutlarım. Hâlâ kuru fasulyeyi uzaktan izleme hakkınız saklıdır. Asgari ücretli dostum sen de şanslısın, zira ay sonunda paran bitmeden umudun bitiyor. Gel gör ki hâlâ birisi çıkıp size “Dua edin, sabredin” diyebiliyor. Sabır taşı olsan zaten çatlardın, ama taş olan sen değilsin, onlar.
Şu manzaraya bakar mısınız? Vatandaş ekranlarda mikrofonlara feryat ediyor “sayın yetkililer duyun bizi!” diye. Nefesini tüketme boşa duyamazlar. Onlar şimdi tatilde. Yine de arada “halkçı” demeçler verirler. Onlara göre demokrasi işte budur. Tercümesini ister misin? Kısaca “başınızın çaresine bakın” diyorlar. Hâlâ anlamadın mı? Baştan yanlış ata oynadığını.
Sahi eskiden seçimden seçime olsun anımsanırdın. Şimdi o da yok. Zira hafıza konusunda balıkla yarış halindesin. Sürekli, yem aynı, olta aynı, söz aynı…ve her defasında sen de yutuyorsun.
Çok yazdık, çok uyardık “Ne olur yapmayın etmeyin” dedik. “Bu treni kaçırmayın, sonra yalınayak yürürsünüz” anlatamadık. Üstelik siz o treni davul zurna eşliğinde alkışlarla uğurladınız. Şimdi istasyonda tren bekliyorsunuz, elde valiz yok, umut tükenmiş, bileti zaten hiç alamadın.
Şimdi her mikrofon uzatıldığında ekranlara ağlıyorsun. “yardım edin”. Üzücü olan hakkını aramak yerine “merhamet” dileniyorsun.
Bilesin ki bu düzende “mağdur” olan ve “yalvaran” kazanamaz. Kazanmak mı ereğin? Omuzlarını dik tut. Rolünü değiştir, mağdur değil, mağrur ol. Sesin Meclistekinden daha gür çıksın ki sesini duyurmalısın. Yoksa seni duymazlar. Sokakta ağlama, buna trajedi denir. Milyonlara karışıp ortak sesini çıkar ki tarih yaz, destan yaz. Sabır güzel şey ama tükendi. Şimdi sofrandan ekmeği dilim dilim çalandan hesap sorma zamanı.
Sanma ki yalvardıkça, mikrofonlara ağladıkça ekmek ucuzlar, doğalgaz ısıtır, kiralar düşer. Şu soruyu sor kendine; “Ben nerede yanlış yaptım?”
Şimdi sokaktan bir ses geliyor duyuyor musun? “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” Tek olursan ağlarsın, omuz omuza verirsen gülersin. Mağdur değil, mağrur olman gerekiyor. Yoksa bu feryat hep sürüp gider.