Tarsus insanı, Anadolu’nun sıcaklığını yüreğinde taşıyan dost insanlar. Birine adres sorduğunuzda, üç kişi birden koşup yardımcı olmaya çalışıyor. Bu içtenlik, kentin tarihî dokusuna sinmiş bir gelenek sanki. Ne var ki, bu samimiyetin yanında, ülkenin her köşesinde hissedilen enflasyon canavarının yıkıcı etkileri burada da kendini belli ediyor.

Mersin’den Tarsus’a uzanan kısa bir minibüs yolculuğumda, iki ayrı durakta iki yolcunun “param yok” diyerek inecekleri yeri belirtmeleri, bir başka kadının yol parasının eksik olduğunu söylemesi, yoksulluğun toplumun her katmanına nasıl yansıdığını gösteren küçük ama sarsıcı bir tabloydu. Buna karşın, başka bir yolcunun eksik parayı tamamlamak istemesi, şoförün ise “gerek yok” diyerek hepsini idare etmesi, toplumsal dayanışmanın Anadolu’da hâlâ nefes aldığını kanıtlıyordu.

Tarsus’u gezerken yolum Şelale mevkiine düşüyor. Şelalenin serinliğinde yürürken, birden karşımda Karacaoğlan Anıtı beliriyor. Durup uzun uzun bakıyorum… Şiirleriyle büyüdüğüm, sözleriyle ruhumu yoğuran, Türk halk edebiyatının en güçlü ozanlarından biri… Aşkı, doğayı, insanı en yalın Türkçeyle anlatan bu usta karşısında duygulanmamak elde değil. Elbette fotoğraf çektiriyorum. O anda aklıma kendi dizelerim düşüyor:

Köroğlu’nun yiğitliği seslenir
Karacaoğlan aşkı ile beslenir
Sanma Pir Sultan’a bakıp uslanır
Tarihlere yazılıp da gelirim…

Tarsus’un kültürel belleğinde Karacaoğlan heykeli, yalnızca bir sanatçıyı değil, Anadolu’nun özgür ruhunu ve halk kültürünü temsil ediyor. 17. yüzyılda yaşamış bu büyük ozan, sazıyla söze can vermiş, Türkçenin en duru hâliyle halkın sevinçlerini, özlemlerini, acılarını dile getirmiştir.

Ülkenin pek çok yöresi Karacaoğlan’ı “bizimdir” diye sahiplenir. Ancak genel kabul, onun Mersin’in Mut ilçesinde doğduğu yönündedir. Mersinlilerin bu büyük ozanı bağırlarına basmaları, onunla övünmeleri kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü Karacaoğlan, yalnız Mut’un değil, bütün Türk kültürünün ortak sesi, ortak vicdanıdır.

Gezimin devamında, Tarsus’un meşhur fıstıklı cezeryesinin tadı damağımda kalırken, gönlümde Karacaoğlan’ın dizeleri yankılanıyordu. Cezerye tadında bir şehirde, böylesine tatlı bir ozanı anmak… Gerçekten de hem kültürel hem duygusal bir ziyafetti.

Devam edecek