Başlıktan da anlaşılacağı gibi, bugünkü yazı biraz karamsar olacak galiba.

Yaşımız kaç olursa olsun, 20 ya da 70 hiç fark etmez, kafamızın içinde gelecek için yaptığımız planlar döner durur. Bu arada da yakınlarımızdan birilerinin ölüm haberleri gelir. Kimine “erken gitti” deriz, kimine “zamanıydı, diğerine de “kurtuldu”. Kendimizin Azrail’in listesinde hangi sırada olduğumuzu aklımıza bile getirmeyiz.

Oysa o her şeyin bittiği sona o kadar yakınız ki! Her geçen dakikada o malûm listenin bir üst basamağına tırmandığımızı aklımıza bile getirmiyoruz. Tıpkı Aborjinlerin sözündeki gibi: “Biz bu zamana ve yere misafiriz. Geçip gidiyoruz. Amacımız, gözlemek, öğrenmek, büyümek, sevmek ve sonra eve geri dönmek.”

Peki ama, o planlarımızın ne kadarı gerçeğe dönüşüyor? Ya da şöyle sorayım: Acaba her şey bizim planladıklarımıza uygun mu cereyan ediyor? Yoksa, kaba deyimle çuvallıyor muyuz?

İnsanoğlu ne kadar iyi planlar yaparsa yapsın bazen hiç hesapta olmayan öyle bir aksilik çıkıyor ki, her şey altüst olup gidiyor. Örnek mi istersiniz; işte iki tanesi:

Lübnan’ın en zengin adamı Eymen Bistani, Beyrut’u en iyi noktada gören hâkim bir tepesine kendisi için görkemli bir mezar yaptırmış ve oraya gömülmeyi vasiyet etmiş. Ancak, ilahi kader hiç de onun planladığı gibi olmamış. Akdeniz üzerine özel uçağıyla giderken uçağı arızalanmış ve denize düşmüş. Yakınları, vasiyetini yerine getirebilmek amacıyla milyon dolarları bulan bir arama başlatmışlar ve sonunda uçak denizin dibinde bulunmuş. Ama içine girdiklerinde onları bir sürpriz bekliyormuş. Çünkü Eymen Bistani’nin cesedinden eser yokmuş. Bu nedenle de vasiyeti yerine getirilememiş...

Lord Teşhlid, İngiltere’nin en zengin adamlarındanmış. Öyle ki, zaman zaman devlete bile borç verdiği oluyormuş. Muhteşem malikânesinde oldukça büyük bir odayı çelik duvarlarla donatarak servetini koyduğu kasası olarak düzenlemiş. Öyle ki, bu odaya dışarıdan ne girilebiliyor, ne de herhangi bir iletişim kurulabiliyormuş.

Lord Teşhlid bir gün, bu odaya girmiş ve varlığını dışardan kimse görmesin diye kapısını da kapatmış. İşi bittiğinde ise her türlü yöntemi denemesine rağmen odanın kapısını bir türlü açamamış. Son çare olarak duvarlara vurmaya ve ses geçirmediğini bildiği halde tüm gücüyle bağırıp çağırmaya başlamış ama hiç birisi çözüm olmamış. Ailesi ise, zaman zaman ortadan kaybolup günler sonra bir yerlerden gelmesine alışkın oldukları için onun böyle bir geziye çıktığını düşünerek hiç merak etmemişler.

Günler geçip de ortaya çıkmayınca meraklanıp aramaya başlanmış ama izi bulunamamış. Son çare olarak özel odasında olabileceği akıllarına gelmiş. Kapının bir bölümü eritilerek içeri girdiklerinde ise, Lord’un yerde uzanmış cesedi ve kanla yazılmış bir yazıyla karşılaşmışlar. Lord, tüm kurtarılma ümitlerini yitirip ölmek üzereyken parmağını keserek akan kanla yere şu cümleyi yazmış: “Dünyanın en zengin insanı açlıktan ve susuzluktan ölüyor...”

İşte böyleyken böyle. Peki ama hiç mi plan yapmayalım, hiç hedefimiz olmasın mı? Olur mu hiç, insan bir amacı olmadan yaşayabilir mi? Tabii ki planlar yapıp bunları gerçekleştirmek için elimizden gelen tüm imkânları kullanacağız. Bu, biraz da planlarımızın gerçekçi olup olmamasına bağlı.

Ya sonra? Sonrası ne olacak? İşte orada durmak gerek. Çünkü onu bizi yoktan var edip gönderen Yüce Yaratıcı’dan başkası bilmiyor. En iyisi listede birinci sıraya gelmeden önce yaşayabileceğimiz kadar yaşamak ve geride bizi unutturmayacak bir şeyler bırakmak…

Bunu becerebilenlere ne mutlu..!

DÜŞÜNEN SÖZLER:

·      Kundak ile kefen arasında geçen zamana ömür denir. Dr. M. Sönmez

·      Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bu gündür. C. Yücel

·      Ana rahminden geldik pazara bir kefen aldık döndük mezara. Y. Emre

·      Sac tava gelir, hamur tükenir. İşler yola girer, ömür tükenir. Atasözü

·      Dünya terzi dükkânı, ölçüyü veren gider. V. Lındsay

·      Kaç yaşındasın diye soruyorsun ya: Saçlarım yetmişe merdiven dayadı; gözlerim ellisinde ya var ya yok. Ayaklarım otuzbeşinden gün aldı. Yüreğimi sorma; o hep çocuk. A. Aydın

·      Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçirmekte.  Gazali

·      Aşkı naz uğruna,

Papatyaları seviyor-sevmiyor uğruna,

Derken ömrü tükettik,

Bir hiç uğruna…

S. Karakoç