Günümüz siyaseti, ne yazık ki bu hale düşürüldü.

Seçen de seçilen de çocuk oyuncağına çevirdi siyaseti.

Siyaset, yozlaştı(rıldı) tümden ayağa düşürüldü.

Seçen de seçilen de zıvanadan çıktı.

Seçen, seçilenin söylediklerinin yalan olduğunu bile bile o yalanlara ortak olup, alkış tutar oldu.

Seçilen de ne söylese; seçenin kendisini alkışlayacağını bildiği için yalan üzerine yalan söyler oldu.

*    *    *

Örneğin, bir muhterem zat, mitinglerinde; kendisinin yer sofralarında yemek yediği günlerde kurulmuş hava alanlarına, üniversitelere sahip çıkıyor.

Hızını alamıyor, ülkeye yıllar önce girmiş elektrikli cihazlara, motorlu araçlara sahip çıkıyor.

Mitinglerinde sözüm ona seçmenlere(!) sesleniyor; “Süleyman Demirel Üniversitesi’ni kim kurduuuuu?!!!”

Sözüm ona seçmen(!), o üniversitenin yıllar önce Süleyman Demirel tarafından kurulup, açıldığını bile bile yanıt veriyor; “Seeeeennnnnn!”

Sözüm ona Dünya Lideri, sözüm ona seçmene sesleniyor, “Isparta’yı Antalya’ya, Konya’ya, Ankara’ya bağlayan yolları kim yaptııııııı?!!!!”

Sözüm ona seçmen(!) karşılık veriyor; “Seeeeeeennnnnn!”

Kendisinin en ufak bir katkısı olmayan eserler için sözüm ona seçmenden böyle yanıtlar alan Dünya Lideri, haklı olarak coşuyor o zaman.

Bu kez başka sorulara geçiyor: “Biz gelmeden önce buzdolabınız, çamaşır makinanız, televizyonunuz var mıydıııııııı?!!!!!!”

Sözüm ona seçmen(!) karşılık veriyor; “Yoktuuuuuuuuu!!!!!!”

Bu muhteşem(!)yanıtı alan Dünya Lideri daha çok coşuyor.

“Kim getirdi, kim verdi size buzdolabını, çamaşır makinasını, televizyonu?!!...”

Sözüm ona seçmen(!) karşılık veriyor; “Seeeeeennnnnn!!!!!!”

… …

Ben bu yazımda sadece Isparta mitinginde karşılıklı söylenen yalanları anlattım. Sanılmasın ki bu yalanlar sadece Isparta mitinginde oldu ya da oluyor.

Pek çok yöre mitinglerinde de aynı tür yalanlar karşılıklı olarak sürdürülüyor.

Dünya Lideri kendi iktidarından yıllar önce yapılmış üniversitelere, yollara ya da kurumlara “…Kim yaptııııııııı?!...” diye sahip çıkıyor; seçmen de (yapmadığını bile bile) “Seeeeennnn!!!!” diye karşılık veriyor.

… …

Günümüz siyaseti bu hale geldi işte.

Seçilen seçenle, seçen seçilen ile karşılıklı olarak böyle oyun oynuyor işte.

Ve buna da, günümüzde “siyaset” deniyor.

Seçen seçilenle, seçilen seçenle kedinin fareyle oynağı gibi oynuyor.

Yani?

Yani yalan dolan karşılıklı olarak sürdürülüyor.

*    *    *

Dünya lideri(!) muhalefet partisinin genel başkanına sesleniyor. Ben Alevi’yim desene, Alevi olduğunu niye saklıyorsun?

Muhalefet Partisi Başkanı yanıt veriyor. “Evet ben Alevi’yim…”

Bu kez Dünya Lideri(!) karşılık veriyor, “Sana dinsel kimliğini soran mı oldu. Alevi isen Alevisin…Alevi’yim diye niye bölücülük yapıyorsun?”

Güler misin ağlar mısın?

Gel de “pes” deme!

Gel de saç baş yolma.

Dün öyle bugün böyle…

Günümüzün siyaseti(!) böyle oluyor, böyle dönüyor işte.

Yalana, yalan yanıt.

İşine gelmeyen doğru yanıta da çarpıtma yanıt…

*    *    *

Geçenlerde, televizyon kanalının birinde yapılan bir röportajı izliyorum.

Spiker, yoldan çevirdiği vatandaşlara benim yukarıda anlattıklarımla ilgili bir sorular soruyor.

Sorunun biri şöyle:

“...Günümüz siyasetçileri, mitinglerde, kendilerinin yapmadıkları, katkıda dahi bulunmadıkları şeyleri sahipleniyor. Orada bulunan seçmen kitlesi de bu durumu bile bile “evet sen yaptıııııııınnnn, seeennnn!!!!...” diye karşılık veriyor.

Nasıl bir riyakarlık böyle.

Nasıl bir aktöresizlik.

Ne oluyor? Nereye gidiyoruz?

Hadi siyasetçi(!), az gelişmiş bir ülkenin siyasetçisi olarak yalan söylüyor da; bu yalan siyasete, seçmen, bile bile nasıl, neden, niçin ortak oluyor?

Örneğin, o mitinglerde siz olsanız; siz de aynı yanıtı verir misiniz?”

Sorunun muhatabı muhterem karşılık veriyor.

“Elbette aynı yanıtı veririm. Çünkü şartlar onu gerektiriyor.  Siyaset bu. Sonunda ‘Allah’ diyor ya; ben ona bakarım…”

*    *    *

Günümüz seçeni de seçileni de bu hale geldi işte.

Tanrı bu ülkenin yardımcısı olsun…