Ortadoğu’da yine savaş rüzgârları esiyor. İran ve İsrail’in karşılıklı saldırıları bir savaş ortamına doğru eviriliyor. İsrail’in üst düzey askeri ve nükleer hedefleri vurması ile başlayan süreç, İran’ın misillemeleriyle artarak devam ediyor.
İran her ne kadar başta bir şok etkisi yaşadıysa da, yeni misilleme saldırıları ile “çelik kubbeyi” delmiş ve çetin ceviz olduğunu, İsrail karşısında kolay yutulur lokma olmadığını göstermiştir. İsrail’in ilk defa canı yanmış ve beklemediği karşılığı almıştır. Ayrıca İran’ın henüz tam gücünü kullanmadığı sanılıyor.
İsrail’in elini güçlendiren, etkili istihbarat ağı ve güçlü teknolojik donanımdır. ABD ihtiyatlı davranarak “işin içinde yokum” dese de asıl belirleyici gücün kendisi olduğunu köylü dayı bile biliyor.
İran’la arada müzakereler konuşuluyor olsa da, ABD ve İsrail için İran’ın nükleer güce erişimi kırmızı çizgileri. İran ise iç kamuoyundaki memnuniyetsizliği dış düşman tehdidiyle bastırma bahanesi var. Gerek taktik, gerekse rejimin yaşaması için buna gereksinimi var.
Suriye, Irak ve Lübnan’a dayalı İran destekli hat büyük ölçüde zarar gördü. Süleymani sonrası İran dış politikası ciddi zarar gördü. İsrail’in saldırıları ile ABD’nin Ortadoğu’yu şekillendirme ideali üst üste çakışıyor. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri kamuoyuna İsrail’i kınarken İran’ın zayıflamasından sessizce memnun bile oluyorlar. Sözde “Arap Dayanışması” havada kalıyor. Onca Arap ülkesinin hiçbir etkisi yok ve sesi çıkmıyor, çıkamıyor.
Türkiye ise sınır komşusu İran’daki her gelişmeyi yakından izlerken sonuçlarını kendi üzerinde hissediyor. Hürmüz Boğazı’nın kapatılması petrol fiyatlarını fırlatacak. Türkiye gibi enerji satın alan ülkeler zorda kalacak. Diğer yandan savaşın uzama olasılığı sonunda, Türkiye yeni bir mülteci dalgası ile karşı karşıya kalacak. Afganlı göçmenlerle birlikte düşünüldüğünde Türkiye’nin sosyal ve ekonomik dengeleri yine altüst olacak. İran’la 560 kilometre sınırımız bulunuyor. Bu sınırdaki istikrar ve güvenlik, savaşın uzamasına veya son bulmasına bağlı.
Türkiye “gerilimin azalması çağrısında” bulunuyor. Cumhurbaşkanlığından dışişleri bakanlığına kadar aktif bir profil çiziyor gözükse de, pasif bir izleyici konumunda olduğunu görüyoruz. İsrail ise Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutum içindedir. Nihayet “Osmanlı geri gelmez” çıkışı da bunun göstergesidir.
İsrail, İran savaşı tüm Ortadoğu’yu etkileyecek hatta içine alacak çok yönlü bir olaydır. Türkiye’nin direkt ve dolaylı riskleri olasılık dışı değildir. ABD’nin başında Trump, İsrail’in başında Netanyahu olduğu sürece küresel sistemin akıl ve mantık çerçevesinde ilerleyeceği söylenemez.
Ortadoğu’da bazı şekillenmeler olacaksa bunun tek belirleyici aktörü İran ve İsrail değildir. Türkiye’nin bir şekilde gölgesi hissedilmelidir. İran’ın otoriter rejim olarak ele alınır yanı yoktur. Buna karşı İsrail ve ABD’den tarafa tutum takınmak, kötüye karşı daha kötünün yanında yer almaktır.
Türkiye’nin ABD ve İsrail’in yıkıcı yayılmacı etkisine karşı olma zorunluluğu vardır. Emperyalizmin Ortadoğu’daki yıkıcı ve yayılmacı etkisi boşa çıkarılmalıdır.