"Ben bilirim"cilere ithaf olunur.

Adına “globalleşme” ya da Türkçesi “küreselleşme” denilen ve “ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alış verişinden doğan bir uluslararası bütünleşme süreci” olarak tanımlanan bir süreç hepimizi birbirimize benzetti. Öyle ki, tüm dünya insanları olarak aynı şeylerden zevk alan, aynı eşyaları kullanan, aynı düşünceleri besleyen, aynı ihtiyaçları hisseden kişiler haline geldik. İşin en ilginç yanı ise böyle olduğumuzun farkına bile varmadan bu hale dönüştürüldüğümüz.

Peki ama bu duruma nasıl geldik? Ben birinci önceliği TV’ye ve reklamlara veriyorum. Öncelikle o beyaz cam bozdu bizi. Orada gördüklerimiz gibi yaşamak; oradakilerin giydiklerini giyip, yediklerini yiyip, aldıklarını almak istedik. Hayretimizi belirtmek için “Aman Allah’ım!” yerine onlar gibi “Oh may gaat?”; “özür dilerim” yerine “pardon”; “arkadaşım” yerine “kanka” diyerek onlar gibi olmak istedik. Pantolonu “İspanyol paça” giydiler, bize de giydirdiler; kızların göbeklerini açtılar, bize de açtırdılar; yırtık pantolonla gezdiler, biz de o güzelim pantolonları yırttırdık. 

Sonra da cep telefonu çıktı. Hem de öyle bir çıkış ki, şu anda konuşmak ve haberleşmekten başka her işe yarar oldu. Gençlerimizin her tarafından kablolar sallanıyor, robot gibi yürüyüp üstüne üstüne geliyorlar. Anlamadığımız bir dilin müziğiyle mest olup kendimizden geçiyor, neden yapıldığını bilmediğimiz şeyler yiyoruz. Dükkânların levhalarının hangi dilde ve ne anlama geldiğini bilenimiz yok. Bazı kişilere mesleğini sorduğumuzda, söylerken dili dolaşıyor. Ayrıca da ne anlama geldiğini bilemiyoruz ama ayıp olmasın diye soramayıp “hıı, çok güzel” diyerek geçiştiriyoruz. “Türk kahvesi” bile yerini “ikisi, üçü ne bileyim dördü beşi bir arada” olanlara terk etti.

Günümüzden 40-50 yıl önce yapılan bir ankette “Eğer size 10.000 dolar verirsek Türk vatandaşlığından çıkıp ABD vatandaşı olmayı kabul eder misiniz?” diye sorduklarında, insanlarımızın sadece %19’u buna “evet” yanıtını vermiş. Diğerleri ise, “biz Türklüğümüzü parayla satmayız.” diyerek anketçilere tepki göstermiş. Aynı anketi şimdi yapsalar ne olurdu acaba? Hatta anket sorusundaki “10.000 dolar vereceğiz” sözünü “10.000 doları siz verirseniz” diye değiştirerek sorsalar sonuç nasıl olur, çok merak ediyor aynı zamanda da çıkacak sonucu tahmin edebildiğim için çok korkuyorum. Çünkü gençlerimizin gözü hep dışarda.

Daha fazla ayrıntıya girip hiç sevmediğim siyaset çamuruna bulaşmak istemiyorum ama söyleyeceğim bir iki söz ve anlatacağım bir de hikâye var. Haydi, hep birlikte okuyalım:

Öğrenme psikolojisinde en akıllı yol, söylenilmek istenileni, gene kendi hasmına söyletebilmek, daha doğrusu yedirebilmektir. Ancak bunu yaparken de amaçlanan görüşü, karşınızdakinin kendi görüşü haline getirmek hünerini gösterebilmektir. Kısaca sonuca ulaşıldığında, hasmınız neyi yediğinin farkına bile varmamalı, yapılanı kendi öz iradesiyle yaptığına inandırılmalıdır...

Hikâyeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar. Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar ama hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır...

İtalyan hemen atılıp “öyle olmaz” diyerek, hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek köpeğe yedirmeğe çalışırsa da, hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz.

Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşır ancak o da sonuç alamaz.

Sıra İngiliz’e geldiğinde, önce köpeği okşayıp yanına çekerek sırtını sıvazlar; sonra da hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek, ardı yandıkça arkasını aynı zamanda da hardalı yalamaya başlar. Kısaca, canı yandıkça yalar, yaladıkça yanar ve sonuçta hardalı bitirir...

Akıllı ülkeler, hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için onlara hardalı öyle bir yedirirler ki, o ülkeler neyi yediklerinin(?) farkına vardıklarında iş işten çoktan geçmiş olur!

DÜŞÜNEN SÖZLER:

·Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece-gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı artık hiç bitmez. E. E. Cummings

·Onlar gibi olmakla, hiç olmak arasında ince bir çizgi vardır. Buna “kendin olmak” denir. Özgür BACAKSIZ

·Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder. Şems-i Tebrizi

·Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür. F. S. Mehmet

·İnsana aradığı şeye bakılarak değer biçilir. Mevlana

·Bütün insanlar orijinal olarak doğarlar, birçoğu kopya olarak ölür. William Lake

·Özene özene özümüzü kaybettik. NECİP FAZIL

·Başkalarının yolunda yürüyenler, ayak izi bırakmazlar. S. BRAUNDON