Henüz ergenlik dönemini bile tam olarak yaşamamış 14 yaşında çocuklar. Daha kötülüğü tatmamış. Yaşamın adil olacağını düşlüyor. Alın teri ile bir yerlere gelineceğini ve başarılı olunacağını sanıyor. Kalemin namus olduğunu sanan körpecik yavrular. Bir sabah uyanıyor ve bakıyorlar ki, yıllardır hazırlandıkları LGS sınav soruları arkası olan, torpili olan imtiyazlı kişilerin çocuklarına verildiğini öğreniyor. Gözyaşlarını içine damlatan körpe yavrular soruyor; “Neden? Neden? Neden?” diye. Nasıl kara ve karanlık, çürümüş bir rejim içine doğdukları ile ilgili yeni yeni yüzleşiyorlar.

Şimdi soruyoruz: Bir rektörün, 31 kişilik listede 28 kişiyi eleyerek, 29. sıradaki oğlunu üniversiteye araştırma görevlisi olarak atadığı bir ülkede yaşıyorsak, bu çocuklar nasıl şaşırmasın? İşin utanç veren daha beter yanı ise, bu rektör hâlâ görevdedir. İşte biricik yavrularımıza, gözbebeklerimize reva görülen rejim budur. Çocuklarımızın başına geçirilen bu çorap, tam 23 yıldır ilmik ilmik örüldü.

Adaleti beklerken karşılaştıkları düzenin adı kayırmacılıktır. Beklenen liyakat sistemi değil, sadakat düzenidir. Körpe yavrularımızın yaşamı ve hayalleri üzerine kurulan kirli bir senaryo. LGS’deki soruların çalınmasına şaşırıyoruz fakat mülakat sisteminin hangi adil bir amaca hizmet ettiğini sanıyorsunuz? Kamera kaydı yok. Şeffaf değil, sadece “bizden mi değil mi?” mantığına dayalı bir tiyatrodur mülakat.

İşe göre adam değil de, adama göre işin yaratıldığı bir sistemde elbette LGS masum kalamazdı. Öyle de oldu. Devlet kadrolarının önemli bir bölümü eş, dost, akraba, tarikat ve yandaşlarla doldurulmuş durumda. KPSS’de yüksek puan alıp da mülakatta elenenlerin hikayeleri bir drama dönüşmüş durumda.
Körpecik masum yavrularımız bu sistemin en kolay hedeflerinden. Henüz itiraz etme, hak arama yetisinden bile yoksunlar. Zira onları hep “çalışırsan kazanırsın” yalanı ile büyüttük. Dürüstçe demedik ki, “çalışan değil, torpili olan, hak eden değil biat eden kazanır.” LGS’deki şaibe de olağan hale geldi.

Devletin imkânlarını şahsi mülkü gibi kullanıp, utanmazlığı ilke edinmiş zihniyete öfke duymamak elde mi?

Daha 14 yaşındaki yavrularımızı, soruları önceden bazılarına vererek, sadece sınavda elemiyorlar. Geleceğe dönük umut ve hayallerini de ellerinden alıyorlar. Ülkenin geleceği: “Bizdensen geç, değilsen bekle” diyenlerle zehirleniyor.

Buna susmamız ve ses çıkarmamamız isteniyor. Susmak onaylamaktır. Hiç kuşkunuz olmasın birgün sıra sizin çocuğunuza da gelecektir. Bugün değilse yarın, ama gelecektir. Diliyorum o zaman geleceğimizi ve çocuklarımızın umutlarını kaybetmiş olmayalım bu çürüyen sistemde.