Kokusu ayyuka çıkmış çürümenin, duyulmayan köşe kalmamış, girilmeyen alan kalmamış. Yaklaşık bir çeyrek yüzyılda çürümenin en katmerlisini yaşamışız.

İmparatorluk döneminde dört yüz yıl süren çürüme, yetmiş yıllık ömrümüzün üçte birine denk gelen süre içinde yinelenmiş, hız kesmemiş.

Çürümenin bilinçli bir tercihten kaynaklandığına inanıyorum. Kapitalist ekonomi modeli kendi doğasından kaynaklanan bozukluğu yıllar içinde tüm devlet kurumlarına yaydı. Adam kayırmacılık, yolsuzluk, rüşvet, açgözlü zenginleşme hırsı, ‘tek ben’ cilik yapısal bozukluğun önüne geçti. Yıkım yaşıyoruz.

Hem de öyle geniş kapsamlı bir yıkım ki ‘işgal ordusu’ gelse bu denli büyük çapta olmazdı. Emperyalizmin işgal et, rüşvet ver, satın al, kaleyi içten yık anlayışı adım adım işledi ve bugünlere geldik. Umarım yok olmadan önce siyasal bir çözüm bulunabilir.

Bina yaparken kumundan, çimentosundan, demirinden çalan yapımcı ve yüklenici şirket yöneticilerinin vicdanları hiç sızlamaz. Çünkü çürüme ruhlarına sinmiştir. Bir deprem ülkesi olan yurdumuzda risk son derece yüksektir. Bu biline biline dayanıksız bina yapmak çürümenin ta kendisidir. En ufak bir sarsıntıda bu binanın yıkılacağını yapımcısı da mühendisi de, oturma izni veren belediye birimlerindeki görevliler de bilir. Bütün buna göz yummak, olur vermek çürümenin en açık göstergesidir. Sonuç olarak sık yinelenen depremlerde ve en son Maraş-Antakya depreminde 11 il yıkılmış, resmi sayıların önüne çokça sıfır eklenerek hesaplanabilecek can kaybı yaşanmıştır. Yıkılan binalardan kaç canın kurtulamadığı, kaçının kurtarılabildiği kesin olarak bilinmemekte ve yaralar hȃlȃ sarılamamış, insanlarımız çadırlarda ve çadırımsı yapılar içinde çile çekmektedir. Bunca yıkıma karşın bir sorumlu bulunamamıştır. İnsan yaşamının bu denli ucuz olduğu bir ülke olsa olsa az gelişmişliği yüzünden okunan bir ülke olabilir.

İki euro’luk değeri kalmamış 200 TL’lik kağıt paralarımızın üstünde imzası olan zat-ı muhterem Merkez Bankası’nı dolandırmaktan tutuklanmıştır. Çürümenin nerelere uzandığının bir başka örneği.

Futbolun (belki de diğer spor dallarının) kirli perdesi aralandı. Sahada maç oynandı, arka perdede bahis. Bahis skandalı gün geçtikçe dalga dalga büyümekte hakemleri, çalıştırıcıları, sporcuları, spor kulübü yöneticilerini kapsamaktadır. Bu büyük vurgunu, oynanan maçlarda hangi takımın kazanacağı üzerine bahse giren ve büyük paralar koyan insanların kayıplarını düşünemiyorum. Çürüme dışında hangi sözcük tanımlayabilir bu skandalı?

Emperyalist düzenin tepesine kurulmuş ABD ve AB ülkeleriyle ortak uçak yapımı Rusya’dan S-400 alımıyla suya düşmüş, ödediğimiz paralar dahi henüz geri gelmemiş, F-35 uçakları alınmayacağı açığa çıkınca Suudi Arabistan’dan 2. el uçak alma yolu tercih edilmiş? 2. El uçak almak ulusal onurumuzu zedelemenin dışında, yazılanlara göre, ömrünü tamamlayan uçaklardır. Uçurulması her an risk taşıyan savaş araçlarıdır. Bunları almak hangi akla hizmet eder? Sağlam olsaydı petrol zengini Suudiler bu uçakları kendileri kullanırdı. Bu uçaklardan bir kargo uçağı Azerbaycan-Gürcistan sınırında düştü 20 askerimiz can verdi. Konu hakkında ciddi bir açıklama henüz gelmedi. Bu alımdan kaynaklanan can kaybını hangi yetkili açıklayabilir?

Gıda denetimi yetersiz ve denetleyen kişilerin kullanılamayacak durumdaki iş yerlerine yeterlilik belgesi vermesi veya bu belgeyi alamadığı halde aynı işyerinin zehirlenmenin yaşandığı ve 4 kişilik Böcek ailesinin yaşamdan koparıldığı güne kadar açık olması düşündürücüdür. Denetimsizliğin ve çürümenin güncel bir örneği ile karşı karşıyayız. Gıda sektöründeki denetimsizlik daha kaç can alacaktır?

Medrese eğitimine dönüşen uygulamalarıyla her gün yeni bir skandala imza atan eğitim bakanlığı bu çağdaş eğitimden uzak anlayışı daha ne kadar sürdürecektir? Bu bilimsel eğitimden uzak anlayışın en belirgin özelliği genç beyinleri asılsız safsatalarla doldurmanın dışında MESEM uygulamasıyla çocuklarımızı eğitimden uzaklaştırmış, haftada bir gün eğitim vererek, 5 gün patronların keyfine terk ederek bir başka çağdışı uygulamayı gündeme sokmuştur. Sonuç ne olmuştur? İş yerlerinde hakarete, tacize, ölümle sonuçlanan fiziki saldırıya neden olmaktadır. Vücuduna yüksek basınçlı su verilerek iç organlarının parçalanmasına yol açılarak ölüme sebep olunan 14 yaşındaki çocuğumuzun ölmesi ne anlama geliyor?

Türkiye Petrolleri depolarından 18.500 ton akaryakıt yok olmuş, izi sürülünce 3 yöneticisi tutuklanmış. İşte yeni bir çürüme örneği.

Kilit noktalardaki bürokratların e-imzaları kopyalanmış, bu imzalar atılarak yüksek miktarda ücret karşılığı diplomalar, pasaportlar, sürücü belgeleri, kredi kartları, hatta akademik alanda doktora, doçentlik gibi kariyerler dağıtılmıştır. Hak etmediği halde bu diplomalarla mezun olan, alanlarında atamaları yapılan kişilerin ülkeye ve insan yaşamına verdikleri zararın boyutunu düşünemiyorum. Bu sahtekârlıkta rolü olan birisinin kendisini polis komiseri olarak atadığı gibi Aziz Nesin’lik bir gerçek öykü okuduk.

Kara para aklama çürüklüğü yaşandı bankalar ve altın alım-satımı alanlarında. Bir milletvekili altın kaçakçılığı yaparken havaalanında yakalandı.

Çürüme yukarda sıralanan alanlarda görülür de sağlık alanı hariç mi kalır? Hastanelere kendi bakanlığı sırasında ürün satan bakanlarımız, hastane yönetimleriyle anlaşıp alınmamış malı almış gibi gösterme ve ücretini yüksek fiyatlardan ödetme, sahte diş sağaltım ürünlerini diş hekimliği bölümlerine satma, alınan ürünleri gizli yollardan hastaneden çıkarıp düşük ücretle satma gibi örnekler mevcuttur.

Acil kalp ameliyatı olmak durumunda kalan kalp hastasıyla ameliyat başlamadan önce stent pazarlığı yapıldığını öğreniyoruz basından.

Devletin el koyduğu malları depolardan çalan ve piyasaya süren bir küçük çete yakalandı. Devlet kendi içinde örgütlü suç çetelerini temizlemekte güçlük çekiyor. Hangi alana el atsa elinde kalıyor.

Bunca yozlaşmanın, çürümenin sonucu toplumu nasıl etkiler?

Esas soru bu olmalı ve bu olumsuz etkilerden nasıl kurtulacağımız kafalarımızı kurcalamalıdır.

Tüm kamu kurumlarında acil yapısal değişiklik zorunlu görünüyor.