Geçtiğimiz Cumartesi günü gazetemizdeki “Eski Kız İmam Hatip Lisesi Binası Yıkıldı” başlıklı haberi okuyunca içim “cızz” etti. Çünkü o binanın Kız İmam Hatip Lisesi olarak kullanımının çok öncesi orada biz yani Çorum İlköğretmen Okullular vardık. 1955 yılından 1968 yılına kadar bize ait olan o binalar, şimdiki Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Çorum İlköğretmen Okulu olarak yapılınca biz oraya taşındık. Binalar ise daha sonra bir süre sağlık ocağı, ilkokul, Eğitim Araçları Merkezi ve Bilim Sanat Merkezi olarak görev yaptıktan sonra Kız İmam Hatip Lisesi’ne dönüştürüldü. 

O, yıllarca metruk kalmış bina, her koğuşunda 74 yatılı öğretmen adayının yattığı bizim yatakhanemizdi. Genişliği yalnızca 40 santim olan ahşap dolapları iki kişi ortak kullanıyorduk. Büyük çoğunluğu kilitli bile değildi, herkes, her arkadaşının dolabından ihtiyaç duyduğu şeyi alıp kullanabiliyordu. İki katlı ranzalarımız ahşap, yataklarımızın içi ot tıkalıydı ama bizim yatakhanemizdi.

Sobamız yoktu, kaloriferimiz de… Galiba kalorifer sistemi vardı ama nedense yanmazdı. Soğuk kış geceleri ikişerli yatıp önce yatağın birini ısıtır, sonra diğerine geçip onu da ısıtınca herkes kendi yatağına dönerdi. Tabii ki yatak değiştirirken duyulan ahşap gacırtıları içinde uyuyabilmek ne mümkün!

Dedim ya, 74 kişi bir koğuşta yatınca kimimizin uykusu kaçar, kimimiz rüyasında bağırır, kimi uykuda konuşur, üşütenler takır takır öksürür; kısacası her gece ayrı bir curcunadır giderdi. Ama biz tüm bunlara rağmen mutluyduk ve okulumuzu hele hele o ot yataklarımızı çok seviyorduk.

Yatakhanemizin arka tarafındaki tek katlı binada yemekhanemiz, yanında da sadece Pazar günleri yakılan ve büyükten küçüğe sınıf sırasıyla banyo yapabildiğimiz küçük bir hamamımız vardı. Sabah saatlerindeki sıcak su akşama kalmaz, alt sınıflar soğuk suda yıkanmak zorunda kalırdı. Hafta arası banyo ihtiyacımız olduğunda ise ya nöbetçi öğretmenin izniyle şehir hamamlarında, ya da buz tutmuş bidonun içinden su alarak kendi hamamımızda yıkanırdık.

Yatakhane binamızın ön tarafında şimdi cadde olan yerde derslikler ve yönetim olarak kullanılan ve yıllar önce yıkılan iki katlı küçük ahşap bina 500’e yakın öğrenciye yeterli olmazdı. Bu nedenle de yatakhanemizin yan tarafında olan yarım daire şeklindeki Amerikan barakalarında ders yapardık. Minicik iki penceresinden içeri ne kadar ışık girebilirse o kadar aydınlık olan Amerikan barakalarında.

Yeri gelmişken söyleyeyim; belki Amerika’nın barakasında okuduk ama hiç birimiz Amerikan köpeği olup onlara kuyruk sallamadı. Solcu olduk, devrimci olduk, ülkücü, Turancı olduk ama Amerikan köpeği olmadık. Sürüldük, öldürüldük, haksızlıklara uğradık ama hiçbir zaman kendimizden ödün vermedik. Bizi böyle yetiştirenlerden Allah razı olsun. Şu anda elinizde tuttuğunuz gazetenin yazar kadrosundan Muzaffer GÜNDOĞAR, Bahri GÜVEN, Sami AKPINAR, Hasan Ali ÖZCAN, Zeynal GÜL, Osman ÇEVİKSOY ve daha niceleri o okullardan ve yatakhanelerden yetiştik.

Evet, değerli okurlar. Bir gazete haberi beni ve umarım sizi de ta nerelere götürdü değil mi? Hayat böyle işte. Kimsenin farkında bile olmadığı bazı küçük şeyler birilerinin ta yüreğinin orta yerine düğüm olup da çözülmüyor.

Son söz olarak da şunu söyleyeyim: O metruk bina yıkılabilir ama oradan filizlenen düşünceler dağ gibi sağlam durmaya devam ediyor ve asla yıkılmayacak…

DÜŞÜNEN SÖZLER:

•Güçlü bir ateş, küçük bir kıvılcımdan sonra çıkar. Dante ALİGHİERİ

•Eskiden dünyada, görünüşleri dağınık ama iç dünyaları derli toplu insanlar vardı. Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu ama iç dünyaları dağınık. SADİ

•Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti. Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti. NEYZEN TEVFİK

•Zaman büyük bir öğretmendir; ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür. Curt GOETZ

•Aslında geçmiş zamanı üçe ayırmak gerekir: Di’li geçmiş zaman. Miş’li geçmiş zaman. Tüh’lü geçmiş zaman. Bob MARLEY

•Zaman geçer derler, fakat heyhat... Zaman durur, geçen biziz. Austin DOBSON

•Ne kadar yürürsen yürü; arkanda bıraktığın yol kadar güçlü ve henüz yürümediğin yol kadar zayıfsın. Boris VİAN