ABD’li ünlü şair ve yazar Charles BUKOWSKİ anlatıyor:

Romanlarımın ve şiirlerimin tanınıp bana gelir sağlamadığı dönemlerde, ünlü bir semtteki tanınmış bir giyim firmasında çalışıyordum. Firmanın, belirli bir dönem içinde satılmayan kıyafetleri çöpe attığını fark ettim. Oysa aynı kıyafetler pazarcılara ya da sokaklarda tezgâh açanlara belirli bir ücret karşılığında satılıp gelir sağlanabilirdi. Bu da yapılamıyorsa, fakir semtlere götürülüp ücretsiz dağıtılabilirdi.

Hemen patrona gidip; “Bu ürünleri çöpe atmak yerine, neden ihtiyaç sahiplerine dağıtmıyoruz?” diye sorduğumda, bana şöyle dedi;

-“Bizim ürünlerimizi sadece zengin insanlar satın alabiliyor. Eğer bu kıyafetleri fakirlerin üzerinde görürlerse rahatsız olurlar. Ayrıca marka değerimiz düşer ve zarar ederiz.”

“Ve ben o gün şunu anladım ki; yoksulluğu sona erdiremeyişimizin nedeni, fakirleri doyuramadığımız için değil, zenginleri doyuramadığımız için."

Ne kadar doğru bir tespit değil mi? Bir başka çarpıcı örnek de kozmetik ürünleri ile ilgili: Yalnızca Avrupa’da 2024 yılında, insanları daha güzel, daha alımlı göstersin, Türkçesiyle başkaları bizi beğensin ve etkilensin diye alıp kullandığımız kozmetik sanayiine harcadığımız para 104 milyar Euro’yu geçmiş. Bu para bizim paramızla tamı tamına 273 milyon asgari ücret ediyor. Dikkat edin bin değil, 273 milyon kişiye yetecek kadar asgari ücretten söz ediyorum. Bunu dünya ölçeğinde büyüttüğünüzde, yalnızca kozmetik ürünleri için harcanan para fakirlere aktarılabilse, bir tek aç ya da fakir kalmıyor. Çünkü tüm fakirlere bizim parayla her ay bir değil tam üç asgari ücret verilebiliyor.

Eskiden “sosyal adalet” denildiğinde, aklımıza “eşitlik”, “liyakat”, “herkesin aynı haklardan yararlanması”, “insanca bir yaşam”, yasaların herkese aynı şekilde uygulanması” gibi kavramlar gelirdi. Günümüzde, ne yazık ki bu kavramların da içine ettik. Artık tüm musluklar, suyunu güçlü ve zengin olandan yana akıtmaya başladı. Gariban tayfası ise çanakta onlardan artakalanı yalamakla yetinmek zorunda kalıyor.

Sözü fazla uzatmadan, bir kıssadan hisseyle bitirelim:

Aslan, kurt ve tilki arkadaş olmuşlar. Bir süre sonra da karınları acıkmış ve birlikte ava çıkmışlar. Üçlü olarak avlandıkları için bir geyiği kolaylıkla avlayıp başında toplanmışlar. Aslan diğerlerine dönerek emretmiş:

-“Şunu pay edin!”

Kurt işe koyulmuş ve avı üç eşit parçaya bölerek herkesin payını önüne koymuş. Ancak aslan bundan hiç de hoşnut olmamış. Kurda dönerek sormuş:

-“Hani benim aslan payım!”

Kurt, söyleneni anlamamış:

-“Ne demek aslan payı!”

Aslan, bu söze öfkelenip tilkinin şaşkın bakışları arasında bir pençede kurdu parçalamış. Sonra da tilkiye dönerek:

-“Hadi, sen pay et!” demiş.

Tilki, gözünün önünde olanların şaşkınlığını bir kenara atıp aklını başına topladıktan sonra, aslanın önünde eğilerek:

-“Efendim, sizin olduğunuz yerde pay etmek de ne demek? Hepsi sizin; buyurun, afiyetle yiyin!” demiş.

Aslan memnuniyetle yalanırken merakla sormuş:

-“Sen böyle pay etmeyi kimden öğrendin?”

Tilki, cansız yatan kurdu göstermiş:

-“Bundan öğrendim efendimiz. Bunun adına da ‘sosyal adalet’ diyorlar...”

DÜŞÜNEN SÖZLER:

· Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir. G. ORWELL

· Asıl yoksulluk yokluktan değil çokluktan! Haklarına razı olmayan insanların çokluğundan. İ. Tenekeci

· Adalet göğün direğidir, yıkılırsa gök üstümüze çöker. KUTADGU BİLİĞ

· Bazı insanlar fakirdir, çünkü sahip oldukları tek şey paradır. P. MEAGHER

· Zayıf, daima adalet ve eşitlik ister, hâlbuki bunlar kuvvetlinin umurunda bile değildir. ARİSTO

· Bir ülkede akıl ve sanattan çok servete değer verilirse; bilinmelidir ki orada keseler şişmiş, kafalar boşalmıştır. F. HÖLDERLİN

· Dilerim bir gün herkes zengin ve ünlü olup, hayalini kurduğu her şeye kavuşur; böylece de istediği ve aradığı asıl şeyin bu olmadığını anlar. J. CARREY