Bugün Amerika’da ve Avrupa’da üniversiteli gençliğin, İsrail’in Gazze’deki soykırımına karşı ellerinde Filistin bayraklarıyla yürüdüğü gibi, o gün Filistin halkının ve Filistin direnişinin yanında yer alan bir kuşak

Ve bugün Batılı vicdan, onur ve erdem sahibi insanların yükselen sesi gibi, yüreği Filistin halkı için çarpan, emperyalizmin garnizon devleti İsrail’e karşı bütün duygularıyla, bütün inancıyla Filistin davasının yanında olan bir kuşak

Yani 68 kuşağı

Ve bu kuşağı temsil eden darağacında 3 genç

Bir Hıdırellez gününün ilk saatlerinde, yani 6 Mayıs'ta idam sehpasına çıkarılmıştı Deniz, Yusuf ve Hüseyin

Aslında o gün idam edilen yalnız bu üç genç değildi...

O gün idam edilen, o kuşağın yükselen toplumcu rüzgârı ve de idam edilen, o gençliğin damarlarında kabaran milli heyecan idi.

***

Çünkü onlar:

Tam Bağımsızlık demişti...

Bağımsız Türkiye demişti...

Emperyalizme Hayır demişti...

Çünkü onlar:

6'ncı Filo Defol demişti...

NATO'ya Hayır demişti...

Amerikan Üslerine Hayır demişti...

Ve de onlar:

Parasız Eğitim demişti...

Eşitlik, Özgürlük demişti...

İnsanca, hakça düzen demişti...

***

Ama o gün demeyenler de vardı!

Diyenler, Amerikan 6'ıncı Filo askerlerini denize atmıştı.

Demeyenler, diyenleri denize atmaya çalışmıştı!

Ve bu ülkede:

Zaman geldi, diyenler için de demeyenler için de idam sehpaları kuruldu.

Zaman geldi, diyenlerden de demeyenlerden de hesap soruldu.

12 Mart'ta, diyenler büyük bedel ödemişti; 12 Eylül'de, diyenler de demeyenler de büyük bedel ödedi.

Yani bu ülkede, Atatürk ve Cumhuriyet maskesi altında yapılan darbelerle diyenlerden de hesap soruldu, demeyenlerden de.

***

Ve 6 Mayıs 1972 günü 68 kuşağının sembolü üç genç, bugün müzeye çevrilen, o gün Ulucanlar Cezaevi olarak bilinen Ankara Merkez Cezaevi'nde idam edildi.

Saat 01.25'te Deniz Gezmiş, saat 02.25’te Yusuf Aslan, saat 03.00’de Hüseyin İnan...

Deniz, sehpaya çıktığı anda Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm...” diye haykırdı.

Yusuf, Ben, ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum! Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz halkımızın hizmetindeyiz! Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz! Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!” diye haykırdı.

Hüseyin, Ben, şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu için savaştım! Bu bayrağı bu ana kadar şerefimle taşıdım! Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum! Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!” diye haykırdı.

***

Ve 6 Mayıs sabahı cenazeler Karşıyaka mezarlığına götürüldü.

6 Mayıs'ın tüm gazete manşetleri idam haberleriyle doldu. Kimi sevinerek veriyordu haberi, kimi üzülerek...

Ve o gün susan vicdanlar oldu, susmayanlar oldu. Ve de o gün susmayan vicdanlar ağladı, ağlıyordu.

Ama üç kişi daha ağlıyordu o gün, Ankara'nın Karşıyaka mezarlığında...

Üç gencin babalarıydı bunlar...

Buruk yürek ve titrek elleriyle kefenleri araladılar son kez...

Sırayla öptüler oğullarını...

Yanaklarından süzülen yaşlar ölü canların alınlarına, yüzlerine damladı...

Sırayla dolaşıp yanaklarından öptükleri gençlerden biri 23, ikisi 25 yaşında idi.

-Üç baba, üç ölü üzerinde ayırım yapmadılar...

-Üç baba, üç ölü üzerinde bu senin, bu benim demediler...

-Baba yüreğinin sevecenliğini üçüne de eşit dağıttılar.

Ve Aynı duygularla kucakladılar, üç ölü bedeni...

Ve 1972 yılının 6 Mayıs'ının sabahında...

Aynı duygularla indirdiler mezara, üç ölü bedeni...