Yaşlı Yahudi, yetişkin oğlunun yanına varır ve;
- “Evlat bir tavuğumuz çalınmış. Git o hırsızı bul ve cezasını ver!” der.
Oğlan baştan savma başını sallayarak;
- “Tamam baba, hallederim.” diye cevap verir ama içinden de:
-“Ulan yüzlerce tavuğumuzun içinden bir tanesi çalınmış. İşim gücüm yok da bir tavuk için hırsız peşinde mi koşacağım!” diye hayıflanır.
Birkaç gün sonra, bu kez evlat, endişe ile babasının yanına gelerek;
- “Baba, baba! Keçimiz ortalarda yok, çalmışlar!” der.
Yaşlı Yahudi;
- “Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?” diye sorar.
Oğlan ellerini iki yana açarak;
- "Ya sabır!" deyip odadan çıkar. Bir yandan da: “Ulan koca keçi gitti, İhtiyarın derdine bak! Bir kart tavuğun hesabını soruyor.” diye homurdanır.
Kısa bir süre sonra çiftliğin en verimli ineği de ortadan kaybolunca;
-“İnek gitti baba!” diye feryat eden çocuğuna baba aynı soruyu sorar:
-“Tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Nihayet, çiftlikte ne var ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı, ağıllar bomboş kalır. Her seferinde dehşet ve telaş ile durumu babasına durumu haber veren delikanlı ise hep aynı soru ile karşılaşır;
- “Kart tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Aradan biraz daha zaman geçer. Günün birinde, delikanlı kan ter içinde koşarak babasının yattığı döşeğin başına gelir. İhtiyar çok ağır hastadır ve artık vakti sayılıdır.
- “Baba” der, Delikanlı. “Sana çok kötü bir haberim var. Kız kardeşim ortada yok! Kaçırmışlar!”
Ölüm döşeğindeki ihtiyar, bir süre anlamlı anlamlı oğlunun gözlerine baktıktan sonra, zor anlaşılan hırıltılı bir sesle fısıldar:
- “Oğlum, eğer sen kart tavuğu çalanı zamanında bulup cezalandırsaydın, başımıza bunlar gelmezdi. Umursamazlığını zayıflık zannettiler. Kibrini, güçsüzlük zannettiler. Yufka yüreğini, çaresizlik zannettiler. Böylece de cesaretlenip önce çiftliğini talan ettiler, sonra da arını, namusunu elinden aldılar. O nedenle, her şeye yeniden başlamadan önce git, o tavuğu çalanı bul ve cezalandır.”
Sonra da başı yana düşerek son nefesini verir.
Şu anda ülkemizde yaşanan duruma ne kadar benziyor değil mi? Sizi bilmem ama ben bizim tavuğun 10 Kasım 1938’de çalındığını düşünüyorum. Şimdi ise, ta, o yıllarda başlayan ve planlaması yurt dışında yapılan bir uygulamanın ülkeyi getirdiği son durumu bir türlü kabullenemiyor ve bu duruma nasıl geldiğimizi anlamaya çalışıyoruz. Örneğin, büyük coşkularla kutladığımız milli bayramlar artık sıradan bir çelenk koyma törenine dönüştü. Ülkemizin kurucusuna yapılan hakaretlere bile alıştık ve tepki vermez olduk. Tarihimizi değiştirip milli değerlerimizi yok etme çabaları belirli kesimler tarafından kabul bile görmeye başladı. Sınırlarımız, Anayasanın değiştirilmesi bile teklif edilemeyen maddeleri, hatta hatta Türkiye Cumhuriyeti ismi bile tartışılır hale geldi ve biz hala sinema izler gibi olanları izlemekle yetiniyoruz.
Yaşı biraz ileri olanlar lütfen şu soruma yanıt versinler: 50 yıl önce, ülkenin şu andaki genel durumunun bu şekilde olacağını söyleseler inanır mıydınız?
DÜŞÜNEN SÖZLER:
· Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, diyerek yaşattığınız yılanların bir sonraki hedefi siz olursunuz. AZİZ NESİN
· Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur. İSMET İNÖNÜ
· Bugün göz yumduklarımız, yarın bize göz açtırmayacak olanlardır. TÜRKİSTAN SÖZÜ
· Bu ülkede düşünmeyen, konuşmayan, görmeyen insanlar var. Ama daha önemlisi olup biteni umursamayan milyonlar var. FEYZANUR İNANÇ
· Dünya; kötülük yapanlar yüzünden değil, yapılan kötülüklere seyirci kalıp, hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir. EİNSTEİN
· Eğer bir memleketin bağımsızlığı giderken susuyorsanız; eğer bir milletin adı, bayrağı gidiyorken susuyorsanız; yok eden, bölen kitleye karşı susuyorsanız; namussuzsunuz, onursuzsunuz, şerefsizsiniz. KAMER GENÇ