Yaz günlerinin önemli bir bölümünü Bayat Mahallesi sınırları içindeki hobi bahçemizde geçiririz. Eee, Köroğlu-Ayvaz misali evde iki kişi kalınca birbirimizin yüzüne bakmakla zaman geçmiyor. İnsan, farklı bir şeyler olmasını, hayatın biraz renk taşımasını istiyor.

Yine böyle bir günün sabahında hanımla yürüyüşteyiz. Yol gibi biz de kıvrıla kıvrıla bir soğan tarlasının yanına geldik. Tarlada yaşlıca bir adam sulama şebekesinin suyunu açmaya çalışıyor. Yanından geçerken yüksek sesle selam verdim. Kafasını kaldırıp selamımı aldı. Ben de “kolay gelsin” diyerek başımı çevirdim ve yürümeyi sürdürdüm.

Birkaç saniye sonra arkamdan -“Hani, soğanını almadın!” diye bir ses geldi. Başımızı çevirince amcanın soran bakışlarıyla karşılaştık. Ben, -“Ne soğanı?” deyince de şunları söyledi: -“Eee, soğan tarlasının yanından soğan almadan geçilir mi; hiç öyle şey olur mu?” Sonra da ekledi: -“Hem sabah sabah nereye gidersiniz böyle?” Ben, yürüyüş yaptığımızı söyleyince de –“Soğanınızı alın da gidin.” diyerek soğanları sökmek için eğildi. Ben; -“Sağol. On-onbeş dakika sonra geri dönüp buradan yine geçeceğiz. O zaman alalım.” deyince de tarlanın alt köşesini göstererek: -“Ben şuraya koyar giderim. Siz oradan alırsınız.” dedi.

Geri döndüğümüzde gitmemişti, hala oradaydı. Bizi görür görmez, kolunu uzatarak soğanları gösterdi. Ben, karşılıksız vermenin bu denli içten ve sadeliğine pek alışık olmadığım için doğrusu biraz şaşkındım. Soğanları, yolda bulduğum bir poşete doldurmaya çalışırken sordum: -“Hangi köydensin?” Eliyle Ömerbey Köyü’nü işaret ederek; -“Oradan, aşağıdan.” dedi.

Zaman zaman bu tür özveri örneklerini mutlaka sizler de yaşamışsınızdır ama ben böylesi adeta zorla kendinden bir şeyler verme olayına ilk kez şahit oluyorum. Hanımla çok duygulandık, içimizi tatlı bir kıpırtı sardı. Günlerdir öyle uç olumsuz örneklere şahit olmuştuk ki, artık insanlıktan ümidimizi tamamen kesmek üzereydik. Ama yaşadığımız olay bizi çok farklı yerlere götürdü. Öyle ki, sanki soğan tarlasından “-Sakın ümitsizliğe kapılmayın. Bizler henüz ölmedik.” diye seslenen amcanın sesi kulaklarımızdan hiç eksilmez oldu.

“İyilik de, kötülük de bulaşıcıdır.” diye bir söz vardır. Ya da Buda’nın dediği gibi “İyilik iyilikten, kötülük de kötülükten doğar.” Öyleyse iyilerin sayısını artırmanın tek yolu birilerine karşılık düşünmeden iyilik yapıp iyilerin safına çekmek ve onu da iyi yapmak. Öyleyse bir dakika bile boşa geçirmenin anlamı yok. Haydi, hep birlikte iyilik yapıp iyilerin sayısını artırmaya…

Bizler henüz ölmedik…

DÜŞÜNEN SÖZLER

·       Gerçek yaşamda, iyi ve kötü arasındaki savaşta en zor seçilebilir olan hangisinin hangisi olduğunu belirlemektir. George R. R. Martin

·       Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın. TOLSTOY

·       Eskiden iyiliği söylemezlerdi. Sonra hem yaptılar hem söylediler. Şimdilerde yapmadan söylüyorlar. G. Harris

·       “İyi” ve “ana” kelimelerini çok severim. Çünkü hangi taraftan okursan aynı okunur; döneklik yapmazlar.

·       Yoksulluğun nedeni yokluk değil, paylaşmayı unutan insanlıktır. ANONİM

·       Bir mum, diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez. Mevlana

·       Paylaşacak arkadaşlarınız yok ise; bir şeylere sahip olmanın da zevki yoktur. NEİTZSCHE

·       Tanrım, ilk önce dağa taşa ver. Ormana, hayvanlara, su ya ver. Ondan sonra insanlara, kapı komşuya, muhtaç olana ver. Kalırsa, en son bana ver. Şaman Türkmen duası

·       Eğer tadını bilirseniz, ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir. Saint-Exupéry

·       Kendi kazanç ve malından başkalarını da yararlandırmayan yoksul sayılır. A. Comte