Üç anakaraya hükmeden Osmanlı Devleti, tarih sahnesinden silindiğinde ulus devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kimilerince onun minyatürü olarak görüldü.

Cumhuriyet yoktan var oldu oysa. Yokluk noktasından başlandı yolculuğa.

Köylerin yolu yoktu.

Halkın yarıdan çoğu salgın hastalıklarla boğuşuyordu.

Okur yazar neredeyse yoktu.

Köylerde okul yoktu.

Öğretmen, doktor, ebe, hemşire, veteriner yoktu.

Traktör yoktu, fabrika yoktu...

Cumhuriyet, yoktan var etmenin adıydı. Yokların yerini var olanla doldurma yarışının adıydı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde on beş yılda dikilen fidanlar yeşerdi.

Demir ağlarla örüldü anayurt. Okullar, fabrikalar, limanlar...

Devlet-millet el ele üstesinden gelinmişti karanlığın. Çalışan, üreten emekçilerin etnik, inançsal özelliklerine bakılmamıştı.

Bugün en tepedeki bile ağzını açtığında:

"Türk, Kürt, Arap!" diyor

"Arap mı?"

İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, Eskişehir'de semt pazarlarında tezgahının başında Arap görenimiz var mı?

Gördüklerimiz Türk, Kürt, Roman...

Dahası yetmiş iki millet!

İyi de bu tekerleme niye?

Egemenlerin yönetme, çalma çırpma reçeteleri bu tekerlemenin içinde saklı.

Çalışanların, üretenlerin; derneklerde, kooperatiflerde, sendikalarda buluşmaları, birlik olmaları, emeğin birliği korkutuyor hükümet edenleri.

İşinden evine giden pazarcının, tersane işçisinin, öğretmenin evlerine yorgunluk götürmeleri kimsenin umurunda değil.

Emperyalizmle savaşılarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1950'lere doğru yolunu, yönünü iyice değiştirdi. Emperyalist ittifaklar içinde yer aldı, emperyalizmin işbirlikçisi oldu. Tam bağımsız devlet olma özelliğini yitirdi.

Gelir dağılımı her geçen yıl daha da bozuluyor. Halk yoksullaşıyor. Enflasyonu en yüksek bir kaç ülkeden biriyiz. Yirmi beş yıla yakın ülkeyi yönetenlerin Maliye Bakanı diyor ki:

"Enflasyon demek gelir dağılımının bozulması demek."

Aklımıza Neşet Ertaş'ın o ünlü türküsü geliyor:

"Kendim ettim, kendim buldum."

Nüfusumuzun üçte birine yakınını Kürtler oluşturuyor. Kürtlerin kitlesel olarak yaşadıkları Doğu, Güneydoğu bölgelerimizde Kürt köylüsünün, işçisinin emeği katmerli sömürülüyor.

Ağa, şeyh, mele; iktidarla el ele.

Emekçiler gün ışığında, aydınlıkta üretirken yöneticiler gece karanlığında paylaştırıyor,

Bir bana,

İki sana,

Üç ona,

Yüz kendine...

Hangi ekonomiste sorsanız yanıt aynı:

"Bu paylaşım fırın yıktırır."

Çocukluk, gençlik yıllarımızda Avrupa'da Yugoslavya diye bir devlet vardı. Şimdi onun yerinde yedi devlet var.

ABD'nin kendilerine refah sunacağına inananlar, Sevr hayali kuranlar Yugoslavya'da oluşan yeni haritayı ellerine alıp Slovakya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan, Makedonya, Kosova, Karadağ pazarlarında alışverişe çıksınlar. Sonra da şapkalarını önlerine koyup düşünsünler.