Başarının anahtarı diye düşündürüyor deneyimlerim.

İnsan yaptığı işi içten, samimi, inanarak yapmalı, hissetmeli, yüreğinden gelmeli.

Yoksa zaman geçmez, günler geçer, aylar geçer, yıllar geçer, ama zaman geçmez…

Bu nasıl olur? Önce her ne yapıyorsak, yaptığımız iş hayata ne katacak ?..Dünyaya ne faydası olacak? Kendimiz mutlu olacak mıyız, diye inanarak, isteyerek, heyecan duyarak yapmalıyız.

Yoksa sadece kendi egomuzu tatmin etmek için yapıyorsak, egoyu doyurmak, tatmin etmek o kadar kolay değil. Sadece alkış almak, aferin almak, onay görmek için yapıyorsak, sınıfta birinci olayım diye ders çalışan ilkokul öğrencisi gibi çabalar dururuz. Birinci olamayınca ağlar, mutsuz olur, belki okul hayatına erken yaşlarda küseriz. Birinci oluruz, aferini alınca biraz mutlu oluruz, ama doyumsuz oluruz.

Daha çok aferin almak için tekrar çaba harcarız, bu sefer biraz eksik alırsak nefrete dönüşür hayat. İnanarak işini yapan, sahneye çıkan, şarkı söyleyen şarkıcıları ve de bir ara popüler olup sonra unutulanları da biliyoruz.

Sahneye, oyununa ve oyunculuğuna inanarak çıkan, tiyatro izlediğinizde perde kapansa bile alkışların dinmediğini görürüz, izleyen hala oyunun etkisindedir. Bu oyuncular oynadığı rolün kendisi olur, oyuncu ve kapalı gişe oynar, uzun süre oynar aynı oyun ve unutulmaz.

Unutulmayan şarkılar da böyle değil midir?...Yıllarca dinler insan, nesilden nesile geçer de ne ses eskir, ne şarkı, başyapıtlar gibi…Sözlerini anlamadığımız başka dilde şarkıları hissederek dinleriz. Operaya gittiğimizde sözlerini çok anlayamayız, ancak öyle söyler ki sanatçı, içimize işler müzik, yine dolar taşar salonlar, sanki zaman durur orda, o anda.

İçten, samimi yapılan her resim de öyledir. Resim yaparken sadece renkler, çizgiler, biçimler ve siz varsınız orada. Kalbiniz çarpıyorsa imzanızı atarken resme, sergilediğinizde, izleyenle mutlaka buluşur o resim, karşı tarafa geçer içtenlik, inanç, samimiyet…Yok birleri beğensin diye veya satış kaygısı ile yapıyorsanız, kendiniz bile bir daha bakmasınız yaptığınız resme.

Ayrıca resmi alıp evine götüren de her baktığında ayrı bir şeyler hissettiğini söyler, tıpkı her dinlediğimizde bizi etkisi altına alan, her seferinde farklı duygular hissettiren şarkılar gibi.

Aşkın son ozanı NEŞET ERTAŞ’ın yaşamını SİNAN YAĞMUR gibi bir aşk adamından dinlerken aklımda kalan söz: “Yürekten çıkmayan söz, yüreğe işlemez” dermiş de ne güzel söylermiş.

Çocuklarımızı yetiştirirken öğretmen, anne, baba ne yapıyorsak içten, samimi, gönülden yapmayı, yaptığımız işe, verdiğimiz bilgiye, görgüye, mutluluğa inanmayı onlara geçirmeliyiz.

Bunun yol ve yöntemlerini öğrenir ve çocuklarımıza öğretirsek, mutluluğa giden yolu onlara açmışız demektir.

Çocukların yanında, bir emekli olsam diye işe gidiyorsak, onlara aldığımız pahalı oyuncaklar gibi bir anlamı olmayacaktır.

İçtenliği, samimiyeti, ne yapıyorsak gönülden yapmayı, yapmacık, sahte olmamayı davranışlarımızla gösteriyorsak, onlar o güzel yolu göreceklerdir zaten.

Günler, aylar, yıllar geçecek, ama zaman güzel ve mutlu geçecektir.

Doğaya, insana, hayata zarar veren plastik çiçekleri gerçek çiçekler gibi koklamayacaklar, plastik davranışlarda bulunmayacaklar, gerçekten hayatı seven, dünyayı, çevreyi koruyan, yaptığı işten keyf alan insanlar olacaklardır.

Toprakla uğraşan, üreten insanlar, bu anlamda daha samimi olurlar.

Ürettikleri ürünlerin gözüne bakarlar sanki ve o ürünleri tüketen insanlara sevgiyle gönderirlerdi benim tanıdığım köy insanları.

Çok zor bir yaşam değil bir şeyi isteyerek, severek, inanarak yapmak, yaptığı işin kalbi olmak…

Yaşamak böyle bir şey… Bir şey isterken, dilerken, dua ederken içten, samimi, gönülden, yürekten aşk ile yaparsak yerine ulaşacaktır.

Mutlaka istediğiniz size gelecektir, ettiğiniz dua yerini bulacaktır, yaptığınız iş sizi maddi-manevi tatmin edecektir.

Kaygı ile, korku ile, samimiyetsiz yazdığınız, bir tuşla karşı tarafa gönderdiğiniz mesaj karşı tarafı etkilemeyecek, ama içten, samimi, yürekten gelen inançla yazdığınız İletmek istediğiniz mektup kuşun kanadından bile olsa yerini bulacaktır. Nazım ustanın şiirleri gibi…

Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, hayata katkısı olsun diye, dünya biraz daha yeşil olsun diye…

ANKARA