Günlerdir üzülüyoruz, izliyoruz. Bu durumda insanın tüm empati duyguları bir olsa, yine de onları anlamak imkansız.

Bir gece yatıyorsunuz, yarın için planlar yapılmış, okullar için hazırlanılmış, tatil dönüşü zaten…Gezi grupları o yöreye gitmek için sabah buluşacaklar..Telefonda sevdiklerine “görüşürüz” veya “görüşelim”, “buluşalım” konuşmaları, mesajlar, sitemler, sevgiler, öfkeler, kızgınlıklar, dargınlıklar , kalp kırıklıkları ,hayaller, düşler, rüyalar, hepsi yeni bir haftaya, yeni bir güne bırakılmış.

Ve sabah milyonlarca insanın planları alt üst oluyor, hayaller karanlığa gömülüyor ve hayata tutunmak için sadece ''SESİMİ DUYAN VAR MI?'' yankılanıyor koskocaman boşlukta…Bütün binalar gibi hayat planları altüst olmuş durumda. Sadece onların mı? Hayır, bütün ülkenin.

Ben yurt dışında izledim, buradaki yabancı insanların nasıl çırpındığını gördüm, neler yapabiliriz diye… Bir Türk gördüklerinde, hiç tanımadığım insanların teselli sözlerine şahit oldum, duygulandım, ağladım. Ve umutlandım, acaba hayat farklı mı olacak diye…Hatta bütün dünyanın, evrenin, coğrafyanın şekli, biçimi değişiyor, fiziksel ve mantık olarak diye düşündüm.

Blimsel anlamda her sarsıntıdan sonra jeoloji mühendislerini, jeofizik mühendislerini görüyoruz ekranlarda. Ve bir gün önceki siyasi tartışmalar nasıl anlamsız kalıyor, bunca sönen anlamlı hayatın, yıkılan evlerin yanında.

Keşke bilim insanlarına, sadece zor durumda değil, her zaman inanıp onlara kulak verebilseydik, bilime inansaydık, bilimin yaktığı ışığın peşinden gidebilseydik .

Acaba bu evleri yaparken, özellikle fay hatlarının üzerine neden yapılır? Bir katliamın bir parçası olmak için mi? Hiç mi doymaz bu insanların gözleri, ne yapacaklar onca malı, mülkü, parayı?..

Şimdi çaldıkları demirden, çimentodan, zemin etütlerini hiçe saymaktan utanmaycaklar mı? Kim bunlar, aramızda dolaşıyorlar mı hala yüzleri kızarmadan? Başlarını kaldırıp çocukların gözlerine bakabiliyorlar mı sabahları, akşamları rahat uyuyabiliyorlar mı?

Bir çocuk hastanede, kimsesi yok, yeni doğmuş ve alnına yazmışlar: Depremzede…Bu yazıyı okuyunca alın yazısı dediğimiz şeyin, kaderin, insan eli ile yazılmasına şahit olduk, keşke olmasaydık, keşke görmeseydik..Alın yazımız, kaderimiz, bildiği plan dahilinde devam etseydi.

Bu çocuğun anne-babası, ne umutlarla almışlardı evlerini oysa? Belki banka borçları vardı hala, ne güzel, ne keyifli döşemişlerdi çocuklarının odasını…Ama karanlık bir el, bir sabah, hiç birşeyden habersiz güzel yavruyu almış, savurmuş ve alnına “depremzede” yazmıştı.

Geçen yazın sonunda İskenderun’a gidecektik. Ben çok severim o yöreyi, hele baharın binbir renkli çiçekleri, portakal kokuları, Belen yaylasından gelen o güzelim esinti..Hangi mevsim gitseniz güzel ..Bir çok bahane ile gidemedik . Çukurova,Amik Ovası…Bir de Yaşar Kemal’den okuduysanız, oraları hep canlı kalır hayalinizde ve Maraş, Antep, Diyarbakır, Malatya, Adıyaman…

Erteledik, baharda gideriz diye ve arkadaşımdan haber alıncaya kadarki zaman dilimi o kadar uzun geldi ki… Sesini duyduk, burası nükleer savaş çıkmış gibi ,yangının karanlığı çökmüş , sahildeki tüm evler yıkılmış. Altında dostlar, tanıdıklar…Ve seslerini çok geç duyurdular. Hayatı ertelememeyi bir daha yaşamış oldum, o an neyse yapmak gerektiğini…Özlediniz mi, geliyorum veya haydi sen gel..demeyi bir daha öğrendik.

Hayata tutunmak için günlerce beklediler. Bir umut, bir ışık, bir ses ,bir çekiç sesi, kimisi tutundu, kimi çabuk pes etti. Onlara yaşam koridorunu açan o güzel yürekli insanların koridorunu ne sağ ,ne sol,ne Alman ne Hollandalı, ne İsveçli, ne de Yunan tek yürek, yaşam koridoru açmak için hala çaba harcıyorlar.

İnsanlık nerde? İnsanlık burada işte. Yeter ki kardeşlik barış burada işte .Böyle mi olmalıydı, tabii ki hayır. Kim böler, kim parçalar, kim düşmanlaştırır?.. O binalara ruhsat verenler,o binalar yapılırken bilime inanmayanlar,o binalardan daha fazla kâr etmek isteyenler..Ve daha kimler…

Ben umutluyum elbette; güzel sesler birbirini bulacak, yaşam koridorları açacak…Bu dünya güzel dünya... Kirlenmeyecek, daha güzelleşecek, ben inanıyorum. Nasıl ki günlerce betonların altında umut ışığı bekleyen, umudunu yitirmeyip hayata tutunan güzel insanlar gibi..

Bilim, sanat, insanlık yine yeni bir çağa götürecek hayatı…Hem de aydınlık, hem de yaşanası bir çağa..

GEÇMİŞ OLSUN.

KALBİMİZ, RUHUMUZ, ELİMİZ SİZİNLE.

Avusturya-Viyana