Ülke ekonomisi niye bu hallere düştü, niye bu kadar yoksullaştık, niye orta direk yok oluşa sürüklendi de; varsıllar ve yoksullar diye ikili tabloya dönüştük? Bütün bunları yeniden irdelemeye kalkışmayacağım. Yoksullar kategorisinde “ayakta durabilme” mücadelesi veren iki kesime, emeklilere ve asgari ücretlilere ilişkin “asgari” ve “insani” önerilerimi ifade etmeye çalışacağım. 
* Bu ülkenin en mağduru hangi kesim diye düşünecek olursak, başta SSK ve Bağ-Kur emeklileri ile emekli dul ve yetimleri, ardından da tüm emekliler olduğunda herhalde herkes hemfikir olacaktır. Şu pahalılıkta ayda 7.500 lirayla geçinmek mümkün mü? Biraz daha yüksek emekli aylığı alanların da yaşam standartlarını koruyabilmelerine olanak var mı? 
* Ülke ekonomisini batıran fahiş hataları yapanlar emekliler olmadığına göre, faturanın çoğu neden onlara kesiliyor? Bol keseden rakam atmayacağım, düşük emekli aylıklarının hiç değilse açlık sınırına çıkarılabilmesi için tüm emekli aylıklarına en az 5 bin lira seyyanen zam yapılması gerektiğini düşünüyorum. Oransal zam yapılacaksa da, bu rakamdan sonra değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.
* Asgari ücrete gelince; alım gücü devamlı düştüğü sürece, ne rakam verseniz yeterli olmayacaktır. Günümüz koşullarında bu rakamın 17 bin liranın altında olmaması gerektiği görüşündeyim. Bunun yanısıra da, fiyat artışlarının makul seviyede tutulabilmesi için ülke çapında güçlü bir kontrol mekanizması kurulmasının zorunluluğu açık bir gerçek. 
* Peki, asgari ücretin ve beraberinde sigorta-vergi yükünün artması karşısında, küçük işletmelerin dayanma gücü var mı? Açıkçası pek çok sektörde yok. Çoğu küçük işletmeler, ya işçi çıkarmak zorunda kalacak ya da kaçınılmaz olarak üretimden çekilecek, hizmet sektöründe kepenk indirecek. Doğru ifadeyle; batacak!
* Benim “kaynak tüketme makinası” dediğim devletin, kaynakların birazını da küçük ve orta ölçekli işletmeleri ayakta tutmaya ayırması ve asgari ücret artışının yükünü ciddi bir oranda işletmelerin üzerinden alması gerekir. Aksi halde, 2024 yılı pek çok işletmenin “batış yılı” olur. Yeni ekonomi yönetimi belki 2024’ü hedeflerine yakın bir çizgide tamamlayabilir, ama yanmış-yıkılmış bir piyasanın külleri üzerinde…Yani, bade harab-ül Basra!

Editör: RIFAT KARA