Bazı kişilerin dilinin ucuna gelir de söyleyemez; nezaketinden, saygısından; bazıları kurnazlığından, ya ilerde bir işim düşerse çıkarcılığından; bazıları ise ‘adam sen de’ aymazlığından.
Lafı yuvarlayan öyle karacahil sanılmasın. Kelli felli adamlar. Hem de ne adamlar!
Bir haftadır öyle şeyler yuvarlanıyor ki dillerde!
Böyle bir laf nasıl edilir?
Bu kişi kim?
Öldüm mü ki bana kefen biçiliyor?
Gibi pek çok soru takılır kafamıza, şaşkınlıktan ne söyleyeceğini bilemez insan.
Örneğin ülkemizdeki büyükelçi Tom Barrack “Ulus devletler İsrail’in varlığına tehdittir.” diyor. Ben hem İsrail hem de kendi ülkesinin çıkarlarına tehdit anlıyorum. Bölgeyi ateşe atan ikili şimdi de ulus devletleri tartışmaya açtı. Bu tartışmanın ne kadar içindeyiz? Kasıt bizimle birlikte tüm ulus devletler mi?
Bu bir tehdit mi?
Hangi ulus devletler? Fransa, Almanya, Çin, Japonya, Moğolistan, İsveç?... Hangisi, hangileri?
Bundan kasıt bölgemizde ayakta kalmayı başarmış bir iki ulus devlet mi?
Birinin başına bomba yağdırdılar. Çetin ceviz çıktı, karşılık verdi. Geri çekildiler. Pusuya yatıp fırsat kolluyorlar yeni saldırılar için.
Diğerine mi? Henüz sıra gelmedi şarkısını mırıldanıyorlar.
Bir ulus devlet ulusal çıkarlarını saptar, korumak için diplomasiyi, basını, devlet adamlarını ve daha önemlisi ordusunu hazırlar.
Ordusunu hazırlamakta kastım savaş veya bir başka ülkeyi işgal değil, ancak ülkeme yapılacak bir operasyona karşı önlem olarak düşünülmelidir.
Ortadoğu’yu denetim altına almakta hayli ilerleme kaydeden ABD-İSRAİL savaş şahinleri Trump ve Ortadoğu şubesi Natenyahu, Suriye’de bir ulus devletin yeniden inşasını önlemek için ülkeyi 5’e bölme politikalarını İsrail saldırılarıyla pekiştiriyor, Suriye’nin tüm savunma sistemlerini bakanlıklarıyla birlikte yerle bir ediyor. İlerde İsrail’e kafa tutacak bir oluşumun nüvelerini ve kurumlarını şimdiden tahrip etti, ediyor. İşin içinden çıkamazsa gelsin Amerikan desteği veya NATO saldırgan paktı.
Bir başka kelli fellimiz kalkıyor Cumhurbaşkanı ve yardımcıları formülleri geliştiriyor. Bu formüllerin ilerde başımıza ne çoraplar öreceğini düşünmeden konuştuğunu sanmıyorum. Bu sözler öyle uluorta sarf edilmez. Mutlaka ilerde yapılması planlanan bir projenin ilk taşlarını döşemek olarak anlaşılmalıdır. Sağdan soldan itirazlar gelince de hakaret içeren karşılıklarla salvo ateşine başlıyor.
Bir başka ağızdan batmış bir imparatorluğu diriltmek istercesine birçok ulusu bir araya getirecek proje taslakları dökülüyor. Gerçeklikle ne kadar ilgisi var belli değil. Yok demek daha doğru.
Bir başka ağız “Birleşik Türk Devletleri” terimi telaffuz ediyor.
İki dünya devinin belli ölçüde paylaştığı alanları bu sözü sarf eden zatın keyfine sunması beklenebilir mi? Devler nüfuz alanlarını genişletmek için bu tür ırkçı söylemlere nasıl bakarlar? Kendileri varken başkasının koyunlarını otlatacağı otlakları açarlar mı?
Geçelim bu safsataları. Ülkede demokrasi, kişi hakları, hukuk, adalet istemlerini yükseltelim. İnsanlarımıza iş, aş, eğitim, sağlık, tarım desteği, kalkınma projeleri verecek bir planlamayı ve bunu yapacak bir iktidar değişimini düşünelim. Kentlerde, kasabalarda milyonlar bunu istemiyor mu?
“Neler oluyor? Ülkemin başına ne çoraplar örülüyor?” diye sormadan edemiyorum. Kime yararı olacak bu açıklamaların? Yoksa daha da içinden çıkılmaz günlere mi hazırlık bu söylemler?