Tayyip Bey’in otobüs ve köprü
üstü konuşmaları gösteriyor ki; Tayyip Bey, için için eriyor.
Tayyip Beyin vücut dili,
kendisinin, büyük bir panik içinde olduğunu gösteriyor.
Kendisi de farkında bunun.
Kendisi de farkında, farkında
olmasına da; komplekslerini yenemiyor bir türlü…
Üç seçim kazanmış bir parti
liderine yakışmayacak vehimlere kaptırmış kendini; sonradan çok pişman olacağı
şeyler söylüyor.
Pazar günü yaptığı konuşmaların
tümünü, büyük bir sabırla ve dikkatle dinledim.
Sonra da Tayyip Beyin,
“dostlarımız” dediği; Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ve Avrupa Komisyonu
Başkanı Jose Manuel Barroso’nun Türkiye’deki son gelişmelerle ilgili
yorumlarını izledim.
Üzüldüm.
Merkel ve Barroso’nun yorumları,
artık onların da Tayyip Beye sıcak bakmadıklarını gösteriyor.
Türkiye üzerinde başlayıp,
Avrupa’ya doğru hoş olmayan bir dalga yayılıyor.
* *
*
Tayyip Bey, daha sakin olmak, daha
sakin düşünmek, olayları daha sakin değerlendirmek durumunda; ancak aksini
yapmayı, “çıkış yolu” sanıyor.
Debelendikçe debeleniyor;
debelendikçe batıyor.
Bir ihtimal Tayyip Bey, yanlış bilgilendirilip, yanlış
yönlendiriliyor.
Bir ihtimal de, yanlış yönlenmeye
(zaten) müsait olan Tayyip Beyin gözü, kimseyi görmüyor; kulağı, kimseyi
duymuyor.
Oysa sinirlerine ve duygularına
hâkim olabilen bazı dava arkadaşları, olayları daha akılcı bir biçimde
değerlendirebiliyor.
Bunlardan biri, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç.
Sayın Arınç diyor ki; “Biri ya da birileri bizi
silkeleyip, kendimize getirmeliydi…”
Yani Sayın Arınç demek istiyor ki; “İktidar sarhoşluğuna öyle
bir kaptırdık ki kendimizi, ayaklarımızın yerden kesildiğinin farkına
varamadık. Birilerinin bizi silkeleyip, ayaklarımızı yere bastırması
gerekiyordu…”
Tayyip Beyin de böyle düşünmesi
gerekiyor ama o böyle düşün(e)müyor. Egoları, kompleksleri buna engel oluyor.
* *
*
Tayyip Beyin otobüs ve köprü üstü
konuşmalarının hiçbirine katılmak mümkün değil.
Hele hele,“Dolmabahçe Camiinde
içki içildi…” gibi aslı astarı olmayan, temelinde kışkırtıcılık yatan, böyle bir söyleme katılmak hiç mümkün değil.
(El insaf… Olayın en canlı tanığı Camiinin Müezzini Fuat Yıldırım)
Tayyip Beyin, aslında kendisinin
bile inanmadığı böyle bir kışkırtıcılığı dillendirmesi, yakışıksızlıktır.
Yakışıksızlıktan öte ayıp ve
günahtır.
Üç seçim kazanmakla (haklı olarak)
övünen bir Başbakan, böylesi yalan haberlere itibar etmemelidir.
* * *
Tayyip Beyin dillendirdiği konular
içersinde tek haklı olduğu konu; kendisine ve eşine yapılan ağır hakaretler ve
küfürlerdir.
Bu hakaret ve küfürlerin
bazılarını, sanal ortamda ben de gördüm ve çok utandım.
Bu tür terbiyesizlik boyutlarını
da aşan densizlikleri, aklı başında hiçbir insanın, hoşgörüyle karşılaması
mümkün değildir.
Ama Sayın Başbakanın, kendisi gibi
düşünmeyenleri “çapulculukla” suçlamasını da kabullenmek mümkün değildir.
Dahası, kendisine o koltukta
oturmayı sağlayan, bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucusuna (kendi deyimiyle
ülkenin banisine) “ayyaş” demesini kabullenmek de mümkün değildir.
Hoş bir benzetme olmayacak belki
ama bu tür işler, imam cemaat ilişkisi gibidir. İmam bilmem ne yaparsa; cemaat
da bilmem ne yapar derler.
Tayyip Bey, bu tür yakışıksız
söylemleri sıklıkla dillendirir oldu. Bu tür söylemler bir başbakana hiç ama
hiç yakışmıyor.
Doğru… “had” bilinecek ama bu
haddi herkes bilecek.
Başbakan da olsa…