Bunu yapan birkaç kişi idi. 40 bin kişiyi topluca isyana teşvik ettiler. Çalışma yok, yere yat, şeklinde bile... Böyle bir edepsizlik yaptılar. Allah da bunların sofrasını kesti.
Yine Hz. İsa A.S. Maide suresi 1448 ayette “Hz. İsa kavmine sunmak üzere ulu Allah’tan maide-sofra istedi. Ulu Allah mucize olarak sofrasını gönderdi. Fakat Hz. İsa’nın kavmi ki onlar da Yahudi idiler. Hz. İsa A.S. onları Hıristiyan yapmak için çalışıyordu ki, Hz. İsa’nın getirdiği bozulmuş Tevrat’ın yerine hak olan İncil idi şimdi. Bu adamlar gökten her gün sofra indiği halde, ulu Allah’a itimat etmeyip belki yarın yemek gelmez diye, sofradan çalıyorlardı. Hz. İsa bu sofra daimidir dediyse de dinlemediler. Hatta o kadar azıttılar ki, yemekleri çiğnemeden yutmaya kalkıştılar. (Mesnevi 1. cilt, sh. 118-119) Şeyh Sadi Şirazi’nin dediği gibi, Kainat Allah’ın meccanen verdiği sofradır. At da yer, it de yer. Dost da, düşman da. İnanan da, inanmayan da yer. Bu ulu Allah’ın Rahman sıfatının zorunlu bir sonucudur. Şimdi, Hz. Musa’nın kavmine gönderdiği sofrayı kestiği gibi, Hz. İsa’nın edepsiz kavmine de maidesini kesti.
Hz. Mevlana şükürsüzlüğü, nankörlüğü, isyanı, cimrilik ve hasisliği edepsizlik olarak değerlendiriyor.
Yüksek ilim sahipleri de şunu demişler: “Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep, ilim ta gerilerde illa edep illa edep.” Ne kadar bilgin, malın, makamın, mevkiin olsa da edebin yoksa, bu boş bir emektir. İlla edep lazımdır” diyor.
“Şeref-ül mekan bişerefil mekin” makamın şerefi, makam sahibinin şerefi ile mütenasiptir. Makam insanı yüceltmez. Sadece yüceldim zannettirir. Ama makam sahibi ehil ise o zaman makamı olmasa da yücedir. Makamı yücelten kişidir. Şimdi edeple ilgili birkaç özlü söz söyleyelim.
“Bir insanın evladına verebileceği en büyük şeref edeptir” (İmam-ı Malik, Maliki mezhebi).
“Edebi olmayanın ilmi fayda vermez” Hasan Basri.
“Lokman hekime sormuşlar, edebi kimden öğrendin, edepsizlerden demiş” Atasözü.
“Edepsizin satmayacağı birşeyi yoktur” Atasözü.
“Edep, utanmadır. Utanmazsan bildiğini yap”
“Herşey çoğaldıkça değeri azalır. Edep çoğaldıkça değeri artar.”
Edep gerekir kula, tüm işi temiz ola.
Edepsiz girme yola, var edep öğren edep.
Edep o kadar önemli bir kelimedir ki, eskiden her evin, işyerinin, makamın, özellikle camilerin kapısına “Edep ya hu” yazılırdı. Edep insanı toplumun gözünden çıkan nazar oklarına karşı koruyan zırh gibidir. Sen de giy, kurtul.
*
SIR SAKLAMANIN ÖNEMİ
Mevlana hazretleri, sır saklamanın hayattaki aşarının en önemli şartlarından biri olduğunu, dini delillerle, hayati tecrübelerle örneklendirerek insanları uyarıyor. Yüzde yüz sırrın paylaşılması zaruri olmadığı durumlarda sırrın sır olarak gizlenmesinin çok büyük felaketleri önleyeceğini ve büyük başarı ve faydalar sağlayacağını ünlü eseri Mesnevi’nin 1. cilt 162. sayfasında şöyle anlatıyor:
“Farsça beyit: Gür hane raz’ı tü çün dilşeved
Ah muradet tüd ter hasıl şeved”
Yani: Kalbin sırrının mezarı olursa, muradın çabuk hasıl olur. Ölüden sır çıkar mı. Dünyanın insanı mezarının başına gelseler, ey ölü sende bir sır varmış, onu söyle dense, mezardan bir ses cevap alınır mı. Hayır. İşte sırrını saklamada ölü gibi ol. Saklanması gerekiyorsa. Leyla olsan sırrını aşıkın yoluna ölen Mecnuna dahi söyleme der.
Hz. Peygamber buyurmuştur ki: “Her kim sırrını saklarsa muradı tez hasıl olur”. Bunun için Hz. Mevlana da sırrı ölüye, mezara benzetmiştir. Hür olanların, sağların kalpleri sır mezarlığıdır. Yani gizlilikler insanların kalplerinde saklıdır.
Yine R.SAV. efendimiz, “Sırrınız bir nimetini gizliyorsa onu kimseye söylemeyin. Çünkü, her nimetin sahibine mutlaka hased edilir” Haset nazarın, nazar kinin, kin de düşmanlığın anasıdır. Onun için planlanan işleri alakası olmayanlardan saklamak başarıyı kolaylaştırır. Aksi halde nimetin elden çıkmasına neden olur. Mevlana diyor ki:
“Sudûrül ahrar, kuburul ahrar.”
“Hür olanların kalbi, sır mezarlığıdır.”
Sırrını açarsan kümesin anahtarını tilkiye teslim etmiş olursun. “Sırrın senin esirindir. İfşa, açıklarsan sen onun esiri olursun. En adi bir iş olan şantajlara muhatap olursun. Hürriyetin esarete dönüşür.”
“Dane çün ehder zemin pinnan şeved
Sırrı o ser sebzi bostan şeved”
Yani, tohum toprak içinde kalıp bir müddet geçince, onun sırrı bostan-bahçe olur. Sırrın tohum gibidir. Sende kaldığı müddetçe yeşerir, sırrını açarsan, toprağa gömdüğün tohumu çıkarmış ve onu öldürmüş olursun.
Altın da, gümüş te, bütün kıymetli taşlar ve madenler de yüzyıllar boyu yeraltında gömülü veya sıcaklık ve güneşin harareti ile olgunlaşır. Değerlenir. Aslı toprak, bir madenin altın, gümüş vs. olmasını sağlar. “Altının aslı topraktır. Başında altın taç taşıyanlar, başında toprak taşıyorlar” demektir. Hülasa (işin özü), önce gizli kalan şey sonunda matlup vechile inkişaf eder. İnsanların gizli ibadetleri riyazad (az yeme) ları onları olgunlaştırır. Akıl da dimağ kılıfı içinde gizlidir. Orada olgunlaşır. Mevlana hazretleri “Sırrın koruması tedbirdir” diyor. “Göndereceğin yere akıllı birini gönder de, ona tavsiyede bulunma”. Çünkü akıllı insan senin ne demek istediğini hemen anlar. Çünkü adamını seçerken hazakat (işinin ehli) kifayet (yetenekli) emniyet ve adalet vasıflarını taşıyan kişi olduğunu bilerek seçmiştir. Bunlardan birisi eksik olsa yapılan iş eksiktir. Kifayetsiz bir elçinin vatanına yaptığı kötülük telafi edilemez. Ehliyetli elçi ise, yurduna yarar sağlar. İslamiyetten önce elçilik görevi Hz. Ömer’e verilmiştir. 6 lisan bildiği rivayet edilmiştir. Arapça, Farsça, Rumca vs. gibi. Hudeybiye anlaşmasında Mekkelilere bir elçi gönderip sulh yolunu araştırmak gerekti. Hz. Muhammed S.AV.e herkes birşey söyledi. Vahyi de gelmedi. Hz. Ömer elçi olarak Hz. Osman’ı önerdi. Çünkü Hz. Osman’ın Mekke’de çok yakın ve geniş etkili akrabaları vardı. Hz. Osman’a itibar ederlerdi. Ben gidemem, beni yaşatmazlar. Hele Hz. Ali’yi hiç gönderme. Çünkü onlardan birçoklarını harp meydanlarında yok etti demiş ve isabetli bir görüş sergilemiş. Büyük bir siyaset örneği, ileri görüşlülük göstermiştir ki, bundan sonra Mekke’nin fethi ile müşriklerin düşmanlığı son bulmuştur. Demek ki bu makalede, sır saklamanın ve danışman seçmenin bağlantısı ve önemi vurgulanmıştır.
Sırla ilgili güzel sözler:
“Allah bütün bilinmeyenleri bilir, sırlarına da kimseyi muttali kılmaz.” Cin suresi ayet 26.
“Eğer sakalımın bir teli gönlümdeki sırrı bilseydi onu vücudumdan atardım.” Fatih Sultan Mehmet Han.
“Sır bir devletin ruhudur” Sır giderse can gider.
“Ser verilir, sır verilmez” Atasözü.
“Sırrı fâş edersen zır olur.”
“Sırrın ucu da sonu da birdir” Azı sırsa çoğu da sırdır.
“Sırrını veren hürriyetini kaybeder” İspanyol atasözü.
“Sen sana sırdaş değilsen, el sana sırdaş olmaz.”
“En iyi dost sırdaş olandır.”
“Söyleme sırrını dostuna, o da söyler dostuna, dostu söyler dostuna, saman doldururlar postuna.”
“En kutsal emanet sırdır” Sırrın tırrı-fâş olması en büyük ihanettir. Deme sözü ele, düşersin dile.”
“Yerin kulağı vardır. Toprağa bile sırrını söyleme” Ölüden sır çıkmaz, ama sen ölüye bile sır verme.”
SÜRECEK