İnsan, yıllar boyu “Yaşamına anlam katma savaşımı verir…” Bu zorlu yolculukta bireyin kendini bulmasının, gerçekleştirmesinin en üst noktası sanattan geçer…

Sanat; bir duygunun, düşüncenin, tasarımın, güzelliğin çeşitli araçlarla anlatımı, dışavurumudur. Birleştiren, iyileştiren evrensel bir olgudur. Yaşamı yücelten, daha anlamlı kılan, güç ve zevk aracıdır. Yapılan işin “sanat eseri” olması için bazı özellikler taşıması gereklidir.

* Kişi eserine beden emeğini koyar: İş…

* Beden emeğine aklını katar: Zanaat olur.

* Konu, “sanat eseri” ise beden emeği ve aklın birleşmesi yetmez, ancak duygu katımıyla  “sanat eseri” olur. Tüm yaratıcılık alanlarında ve edebiyatta da işin ana damarı, olmazsa olmazı “yürek titremesidir!” Roman, öykü, şiir gibi yazınsal eserler duygusuz, esinsiz yazılamaz! 

Sanatçı, çağının tanığı, sonsuzluğun içinde güzeli arayan, tutkuyla işine kendini adayandır. Güzellik, estetik, aşk, acı ve karşıtlıklardan beslenendir “Tamam, artık ben oldum!” diyen değil aksine dur- durak bilmeyendir...

Günümüz insanı, giderek teknolojinin sonsuz olanak ve tuzaklarıyla yalnızlaşmaktadır. Ne yazık ki, sanat da bu sanal dünyanın kolaycılığına feda edilebilmektedir…

Bütün bunlara karşın, insana ve yüreğe dokunmanın tek ve en anlamlı yolunun sanattan geçtiğine inananlardanım… Herhalde, sanattan yoksun bir yaşam düşünsel ve duygusal yönden çöl olurdu…

Özetle sanat; insanlığın evrensel dili, yaşamın soluk alıp-vermenin ötesinde bir anlam taşıdığının göstergesidir…