Son günlerde, bütün kanallarda uzaya gitmek, koloni kurmak, dev uydular yapmak, Merkür mü, Mars mı lafları havalarda uçuyor.

Teknolojinin bu seviyeye gelmesi uzay ilmi açısından elbette gurur verici. Ancak bu gurur bizim gibi ülkelerde kedinin ciğere bakması misalidir. Çünkü bu işin, bu ilmin proje sahibi, yaratıcısı, biz değiliz ki. Amerika, Rusya, Çin ve birkaç Avrupa ülkesi. Eğer yarınlarda uzayda bir hayat imkânı yaratılacaksa bunu onlar yapacak. Koloni kurulup insanlar oralarda yaşanacaksa onlar biz olmayacağız. Bizler sadece haberini duyup, duyduğumuz haber üzerinden konuşacağız, çenemizi yoracağız. Zira bizde laf bol. Bizde fiiliyat yok. İcat ve keşif yasak. Yaratıca zeki bir çocuğuz olsa biz onu

-“Eski köye yeni âdet getirme”.

-“İcat çıkarma”

-“Okuyup da kâtip mi olacaksın”.

-“Sus büyüklerin yanında konuşma, saygısız”

-“Ulu caminin imamı da var müezzini de! …,!” deriz ve döveriz.

Elinoğlu bin yıldır binlerce, on binlerce icat ve keşif yaptı. Bu gün yaşadığımız teknolojik seviye, konfor, tıbbî gelişme, internet ve her şey ne yazık ki onların eseri. Asla kıskanmıyorum, asla tamah etmiyorum. Ama üzülüyorum. Dürüst olmak gerekirse uzaydan, otomobiline, inşaattan sağlığına kadar bu icat keşiften biz de yararlandığımız için bu yenilikleri yapanlara teşekkür borcumuz var. Bu çalışmaları takdir etmemek nankörlük olur.

Adamlar icat ve keşfe bin yıl evvel çıktılar. Bizde de birkaç bilgin, filozof, fen adamı çıktı ise de öğretim silsilesi oluşmadı, ekol oluşmadı. O kişinin öldüğü yerde kaldı. Bizde bu iş sadece tekkelerde, dergâhlarda silsile takip etti. Aynı oluşum, ilim ve fende de oluşabilseydi, Farabi’ler, Gelenbevi’ler, İbni Haldun’lar, İbni Sina’lar da ekolleşebilirdi.

Anlatmak istediğim, bu icat keşiflerde öne geçen, lider olan ülkeler icatlarının hepsini mi bizim hizmetimize veriyorlar? Yoksa bize sattıkları kadarını mı biliyoruz? Acaba bilmediğimiz daha neleri var?

İster istemez aklıma takılıyor. İcatlarının tamamını ihraç ediyorlar mı? Acaba bize yani dışarıya bütün bilgilerini veriyorlar mı? Eminim ki sırlarını vermiyorlar. Elbette neyi, nerede, niçin kullandıklarını ve kullanacaklarını söylemeyecekler. Tepemizde yüzlerce uydu dolaşıyor. Ne iş yapıyor kesin olarak bilen var mı?

Meselâ, artık elimizin altında, bizim hizmetimize sunulmuş bir cep telefonları var. Dünyada üç firma (Rusya ve Çin’i bilmiyorum) var. Her saniye keselerine su gibi para akıyor.

Sadece para mı kazanıyorlar? İstediği kişiyi takip etmek, dinlemek de onların elinde.

Ya şu navigasyon denen âlete ne dersiniz. Bunca zekâ isteyen işleri ve âleti yapan kişi veya kişiler icat ve keşiflerinde bize karşı art niyet göstermeyecek kadar saf olabilir mi?

Tamam, Allah razı osun. Aferin onlara. Bugünden sonra cep telefonsuz bir hayat düşünemeyiz. Hele şu NAVİGASYON ne menem alettir ki, “yüz metre sonra sağa dön” diye Türkçe konuşuyor. Bizim şehrimizi bizden iyi biliyor. O kadar biliyor ki, aynı hizmeti, Mısır’da Arapça; Romanya’da Romence; Hindistan’da Hintçe; Arjantin’de, İspanyolca, konuşuyor. Dünyada 198 ülke var. Amerikası, Çin’i,

Kenya’sı, Kuveyt’i, ortalama bir ülkede 100.000 sokak olsa 198x100.000 = 1.980.ooo sokağın tek tek tespitini kim, nasıl yaptı? Ne zaman yaptı? Kaç yılda yaptı? Niye yaptı? Her ülke dilinde yapmayı nasıl başardı? Sadece Navigasyon aletini satmak için mi yaptı, bunca zahmeti? Şu anda sadece Türkiye değil, 198 ülkeyi de kapı numarasına kadar nasıl öğrendi? Bunları yapan acaba daha başka neler yaptı? Neler yapabilir?

Gir akıl, çık fikir!

Tekrar uzaya dönersek, onlar uzaya yerleşir mi? Yerleşir. Koloni kurar mı, kurar!

Biz ne yaparız? Biz de haberini yaparız. Onlar gemisini yüzdürürken, biz bol bol fikir yürütürüz. Evet, haydi bakalım fikir yürütmeye devam.

UZAYDA YAŞANABİLİR Mİ?

Bizim ülkemizde sevgi ve aşk ilhamı olan ve en yakın nokta AY’dan başlayalım. Atmosfer yok. Su yok. Yaşamak imkânsız. Ancak ay yüzeyine yıllarca uğraşarak, meselâ on bin dönümü örtecek kadar camdan dev çadır yapılabilir. Her türlü enerji için, güneş enerjisinden yararlanılabilir. Dünyadan da hava götürülür. Su götürülür. Su kaynatılır, oksijen ve nem ede edilir. Şöyle veya böyle yaşanır kapalı bir alan yapılabilir. Biz değil, onlar için söylüyorum. Onlar yapar mı yapar! Bitti mi? Hayır.

Ayda yer çekimi dünyanın altıda biri 1/6. Yani 60 kg biri ayda tartılırsa 10 kg. gelecek. Bizim vücudumuz ve organlarımız mevcut yer çekimine göre kendini ayarlamış. Kalp, kan dolaşımını ona göre yapıyor. Farkında değiliz ama dünyada yerçekiminin bir çivi çakmaya bile etkisi var. Ay’da her şey değişecek. Aklen ve ilmen her değişikliği bilmek başka bir şey; organizmamızın uyum sağlaması başka bir şey. Dünyada bile her çiçeğin her bitkinin dikileceği toprak farklı, iklim farklı. Aynı yerçekimi onlar için de geçerli. Yerçekiminin az olması çiçek ve ağaçların anormal büyümesine sebep olursa (ki mutlaka olacaktır) ne yapacağız? Veya onlar ne yapacaklar? Meselâ karpuz bir ton olacak kadar büyürse ne olur? Ayrıca dünyada canlı, cansız, bitki, hayvan mevsime göre davranış gösteriyor. Çiftleşme, tozlaşma, hepsi mevsimlere göre. İnsan aklını kullanır. Şartlara göre kıyafet diker, giyer. Hayvanlar, otlar … !

Ay’da sun’i olarak yaratılan oksijenli kapalı alanda toprağa su versek, güneş göstersek, bile hangi gıda bitkileri nasıl yetişir, emin değiliz. Evimizde çiçeğin yerini değiştiriyoruz, çiçek küsüyor. Ay’da tarım olabilecek mi? Yoksa her şey dünyadan mı gidecek? Her şey dünyadan gidecek ise dünyanın güzelim gıdalarını burada daha dikkatle, daha fennî yetiştirsek daha akıllıca değil mi?

370.000 km. gidip, Aydede’mize konuk olup, orada üç-beş ay, üç-beş yıl veya yıllarca yaşamak için milyarlar harcayacağımıza o parayı burada çevreyi temizlemeye, dünyamızı düzeltmeye harcasak olmaz mı? Buradaki hazır şartları, şahane şartları, lâyığı ile değerlendirmek daha ucuz ve daha verimli değil mi? Ay’dan vazgeçtik.

(SÜRECEK)